19 Eylül, 2015

Yüreğinden Öpüyorum - Bölüm 2

...

Yazdıklarını titizlikle kontrol ederken güneş tamamen doğmuştu. 

Gelişi güzel yazıyor ama mesleğinin getirdiği alışkanlıktan olsa gerek kontrol etmeden sayfayı tamamlayamıyordu.
Bu saatten sonra uyuyacak vakti kalmamıştı.
Ayılmaya karar vermiş kahve yapmak için mutfağa yönelmişti.
Tezgahta dünden kalan tatlı tabakları ve iki kupa duruyordu.
İş dönüşü arkadaşını ağırladıktan sonra çöken yorgunluğu kendini yatağa atarak gidermiş,
bu yüzden sabahın köründe uyanmak zorunda kalmıştı.
Kalkar kalkmaz kendini kaleme vurduğu için de mutfaktayı manzarayı unutmuştu.
Yine uyku düzenini bozmuştu.
Bu final haftası öğrenciler kadar onu da etkiliyordu.
Kağıtları okuyamamaktan korkuyordu.
Kahvesini yudumlarken dolabının karşısına dikilmiş dün giymek için hazırladıklarından vazgeçmiş,
alternatif düşünüyordu.
Genelde üşüyen yapısı onu her sabah düşündüğünden farklı giyinmeye itiyordu.
Üstüne geçirdiği kazağı takılan kolyesinden kurtarmaya çalışırken diğer eliyle kitap ve kalan notlarını çantasına tıkıştırdı.
Uykusuz olduğu günler araba sürmemeye özen gösteriyordu. 
Zaten sevincini de öfkesini de yoldan çıkarmayı seviyordu. 
Trafikte içini sıkacak durumda değildi.
Kalabalığa karışıp tek sorumluluğunun binenlere yer verip camdan dışarıyı seyretmek olmasını istiyordu.
Çok geçmeden duraktaydı.
Adam köşeyi döndü.
Kafasını eğip çenesini gömdüğü atkısından gözlerini çıkarıp etrafına baktıktan sonra karşıya geçti.
Elleri cebinde hızlı hızlı yürüyordu.
Birini görme kaygısı olmadan yürüyordu.
Görse de umursamadan geçerdi.
Ama kadının gözleri saklanacak bir kuytu arıyordu.
Çantasından bir not çıkarıp göz gezdirmeye başladı.
Sırtını onun yürüdüğü yola çevirip gelmemesi için dua ediyordu.
Böyle bir sabaha uyanıp güne onunla devam etmek istemiyordu. 
Bu çok fazla olurdu.
Yanında bir sıcaklık belirdi.
Kadın nefesini tutup yavaşça sağına döndü.
Mendil satan çocuklardan biriydi.
Üşümüş durağa sığınmıştı.
Kendisi de üşümüyor değildi.
Ama çocuğu gördüğü an ki rahatlık üşüdüğünü unutturmuştu. 
Çantasına koyduğu minik termostan iki yudum kahve aldı.
İçi ısınmıştı. 
Önünde duran otobüse binmeye hazırlanmışken arkasına geçti adam.
Onun olduğundan emindi.
Bu anlatamayacağı bir duyguydu.
Onu metrelerce ötesinde olsa da,az önce görmüş olmasa da hissederdi.
Bilirdi,oydu.
Karşılaştıklarında ya karşılıklı susacak ya da herkes gibi konuşacaklardı.
İkisi de acıtıyordu kadını.
Olduğu yerden iki adım kenara kayarak telefonuna uzandı.
Adam o anı beklermiş gibi hemen arkasından bindi otobüse. 
Cam kenarında yerini aldığında bakmıştı kadına.
Rüzgardan uçuşan saçları yüzünü kapatmış,düzeltmek için çaba göstermeden o anın bitmesini diliyordu kadın.
Telefonunu açtı.
Dersliğin yerinin değiştiğini söyledi bir ses.
Şimdi bütün öğrencileri doğru yere toparlamak zorundaydı.
Herkes gelene kadar dersin yarısı uçup gidecekti.
Vicdanlı bir öğretmen olmuştu her zaman.
Final haftasına yakın tek bir satırı atlamamaya herkese yetmeye çalışıyordu.
Gerekirse dersi uzatacaktı.
Bir sonraki otobüste yerini aldı.
Adamın onu farkedip farketmediğini düşündü kendince.
Saçlarının rengini değiştirmişti O'ndan sonra.
Ve görüşmeyeli çok da uzamıştı. 
Ama bilirdi adam saç tellerinin kokusunu.
Rüzgarda saçlarının hep ağzına dolduğunu ve o durakta beklediğini.
Bilmeliydi.
Kendisini düşünmekten alıkoymak için kulaklığını çıkardı.
Seçme yapacağı şairlerden Cemal Süreya'nın sesli şiirlerini dinlemeye koyuldu.
Ama bu onu daha da düşündürmeye başlamıştı.
Ona adamdan kalan birşeyler vardı hala. Bilmiyordu. Unutturmuyor.
Özletiyordu.
Onu ona rağmen sevmişti.
Bunun ne demek olduğunu kimse bilemezdi.
Yine gitmişti adam.
Diğerleri gibiydi.
O'ndan bu kadar çok gidildiği için mi bu kadar yalnızdı kadın?
Bunu hiç bir zaman bilemeyecekti.
Ama ona sorsalar,
canından can gitmişti de,
adam içinde bir kere bile gitmemişti.
Gidişini kabullenmemesine rağmen değişmişti kadın.
Göğüs kafesinin ortasına o sızıyı bıraktıktan sonra eskisi gibi olamamıştı. Ve olamayacaktı.
Gülüşündeki papatyaları solduran adam için harcıyordu satırlarını hala.
O gelsin diye,
gözyaşlarından deniz yaptı kadın. Liman oldu bekledi Adam yine gelmedi, yine gelmedi.
Artık sesini özler olmuştu.
Belki bu sabah bir günaydın deseydi içinde ağlayan bulutları susturacaktı.
Sesini özleyince, tutunacak dalı kalmıyordu. Düşüyordu, en dibe kadar.
İnsanlar hep onları üzenleri severlerdi.
Çaresizdi kadın.
'beni bu kadar üzdün' diyebileceği bir örnek bile yoktu Adam'a karşı. Anlamıyordu.
Hüznün ta kendisiydi.
Bundan sonra kadına O'ndan gelen her yol çıkmaz sokaktı.
Bunu bile bile ona koşmak istiyordu.
Ama korkuyordu.
Tanıdıkça üzülmüştü.
Sevdikçe özlemişti.
Özledikçe yıkmıştı kendini.
İçinde öyle güzeldi ki,
onunla kirletmek istemiyordu.
Şiirin sesini kısmıştı artık.
Zaten düşüncelerinden dizeler akıyordu.
İnmiş artık hızlı adımlarla okula yürüyordu.
Turnikeye geldiğinde kartını evden çıkarken unuttuğunu farkedip kendine gelmişti.
Kadın kendiydeydi ama,
adam onda değildi.

...

Mevzu derin,
adam bilmiyor. kadının içi okyanus gibi, adam yüzmeye çalışıyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder