21 Şubat, 2013

Dünyama hoşgeldin

Nereden nasıl başlayacağını bilemeyeceğin anlar vardır. Dışardan bakanlar anlamaz derdi ne derler. İşte o anlardan birindeyim. İçine sığdıramadığın biri vardır. Dokunmak isteyip dokunamadığın. 
Ben hiç benim olmadığı halde birini sahiplenmemiştim. Daha gelmeden gideceği gün ne yaparım diye düşünmemiştim. Zamanı hem ileri sarıp benim olacağın güne gelmek, hemde durdurup şu anın tadını çıkarmak istememiştim anladın mı? Benim olduğun gün değil, senin olduğum gün değil, biz olduğumuz gün mesele. Biz olmak ne demek bunu biliyor musun sen? Benim kafamda harika bir ''biz'' var. Kıskanılacak kadar özel. Hayal etmeyi özleyecek kadar güzel. 
Mesela önce bir sıfatın olabilirdi dilimde, gözümde. Dillerde, gözlerde. 
Adlarımız yan yana anıldığında ''maşallah'' kelimesi duyulabilirdi ardından. 
Havaların soğumasından nefret etmezdim mesela. Gözlüklerin buhar olurdu baş harflerimizi yazardım. Yağmur yağardı tipinle dalga geçerdim. Sabah yol boyunca saçlarına şekil vermeye çalışırdık beraber. Her santimetre kareye anımızı bırakırdık. Her odaya kokumuzu. Her güne kahkahalarımızı. Her saate özlemimizi. Her saniyeye öpücüklerimizi. Tek cepli kapşonlardan alırdı birimiz. Ellerim üşüdü bahanesiyle o tek cepte bulurdum ellerini. Fenerbahçe maçlarında birbirimizin suratını boyardık sarı laciverte. Boyum yetmediği için çenenden öperdim mesela. Sen eğilirdin belki dayanamayıp. Gelip belime dolanırdın belki hiç ummadığım anda. Tanırdım sarılışından, kokundan, ne biliyim ensemdeki nefesinden belki hatta. Sana parfüm almaz, kullandığın parfümden kendime alırdım. Olurda ayrı kalırsak kokunu senden çok özlemiyim diye. Battaniyemi alıp gelirdim. Sende bir kahve yapardın. Filmimizi seçerdik. Filmi izlemez uyurduk belki. Yada izlerken uyurduk. Yada ben uyuma numarası yapardım sırf istifimizi bozmayalım diye. 
Sonra eve gelirdim. İlk kokunu aldığımdaki başımın dönmesi gelirdi aklıma. Ellerimizin birbirine değdiği gün çıkamadığım o etki. Nefesini hissettiğimde ki titremelerim. Gülüşün, benide güldürüşün. İlk öpücüğün. İlk samimiyetin gelirdi aklıma. İlk teslimiyetim, ilk sıcaklığını hissedişim mesela. 
Belki çok şey isterdim. İlk gün ki heyecanını yitirmemeni. Benden sıkılmamanı. Birşeyi zorunlu olduğun için değil istediğin için yapmanı. Yanımda oluşlarını sevmeni. Yanında oluşlarımı özlemeni. Ciddi olmaya çalışıp olamamanı ve kavga edicekken bile gülmemizi.
Yapabilir misin bunları diye sormadan isterdim hemde. Yapardın biliyorum. Hayal ya hani, seçeneğin yok başka. 

Biliyorum

Sessizliği bozan tek şey burnumu aralıksız çekişim ve sinirimi klavyeden çıkarırcasına vurduğum tuş sesleri. Sessizliğimi bozan sen değilsin. Bana seslenişlerinde değil. Tam tersi belkide. Beni sessizliğe zincirleyensindir sen. Zinciri vurup geri gelmeyensindir. Neden gittiğini sormadım sana. Şimdi neden gelmediğini sormaya hakkım yok. Sorsam belkide alacağım cevaptan korkuyorum. Pardon. Cevap alamamaktan. İşte beynimin içinde dönüp duruyor sorular. Onlar çakışıp birbirine girdiğinde bana düşen tek şey erkenden ışıkları kapatıp yatmak oluyor. Kısacası sessizliğe merhaba. Sessizlik dediğim sensizlik. Yine kulağımda uğuldayan şarkılar var. Dinlemekten bıkmadığım, hepsine senin adını kazıdığım şarkılar. Nerde çalarsa çalsın hissettirdiği şey aynı. Özlem. Hemde nasıl biliyor musun. İliklerime kadar. Parmak uçlarımdan kalbimin içine kadar. Hayatıma giren iki günlük insanlar bile tanıyorsa seni benim anlattığım kadarıyla, değerlisin demektir. Ama anlamadın hiç bir zaman. Bir zamanlar suçluyordum kendimi. Gösteremiyor muyum diye. İmkansız be adam. Hiç bir insan gizleyebilir mi değer verdiğini? Hele bir kadın hiç direnebilir mi gözündeki yaşlara,kokuna. Direndim işte. Direndim bir süre. Hataydı. Onuda kabul ettim. Seninde hataların oldu. Ve ben seni affettim. Hemde sen özür dilemediğin halde. O olmadığını iddia ettiğin değer sayesinde affettim. O yalan dediğin sevgim sayesinde affettim. Kırıp attığın kalbimi onarıpta geldim. İncittiğin gururumla geldim. Burdayım işte ben. Herşeye hazırım yeniden. Biliyorum, sen beni affetmedin, terkettin.