28 Ocak, 2014

Beni Susarken Bölme

Şiirle yeni tanıştığım günlerde,hala bu kitapların şiirden öte olduğunu düşünüyorum. Bu defa çabuk bitmemesi için uğraşsam da yine önüne geçemedim akıp giden dizelerin.
En son ''Seni İçimden Terkediyorum'' ile buradaydım.
Şuan ise;
''Aramadığım yerlerde olmayı seçiyorum nedense.
Karşılaşma ihtimalimizin olmadığı...olamayacağı.
İlk ışıktan sağa dönüyorum hep.
Senden değil,seninle karşılaşmaktan korkuyorum.
Şekil değiştirmişiz biz.
Ben giderken,sen gelirken değişen ne varsa bilmediğim;
karşılaştığımızda bir şamar gibi inecek yüzüme sanırım.
O yüzden kaçıyorum karşılaşmalardan.
Korkmak değil bu.
Korkudan korkmak benimkisi...
Ve anladım ki ayrılığa değil,ayrı kalmaya yeniliyor insan..
Beni susarken bölme.'' ile başbaşayım.
Yine okurken imgeleriyle baş döndüren satırlarında boğulacağınız bir şiir kitabı.
Belki de bu son olur,kim bilir.
Ama tadı damağımda kaldı.
Beni Susarken Bölme.



Seni İçimden Terkediyorum

Kitabı incelerken üstte ''şiir'' yazan kısmı göremeyecek kadar odaklanmıştım kapağa.. Evet bunu almalıyım duygusunu hissettiğim an ne yazık ki benim için biraz geç oluyor. Kitabı almıştım. Sipariş elime ulaştığında hemen sayfaları çevirmeye başladım ve şiir gerçeğiyle karşılaştım. Benim için üzücü bir durumdu çünkü şiir en son okuyacağım türdü. Fakat bu kitaptakiler bir şiirden çok daha fazlasıydı. Şiir adı altında başka bir dünya vardı sayfalarda. Kitabı 27 dakika içinde bitirdim. Tek bir satırını atlamadan düz yazı okur gibi okudum. Diğer kitaplarından tek farkı adıydı. Şiir kitabıydı. Fakat hissettirdikleri,verdiği duygu ve yoğunluk aynıydı. Severek okudum. Hatta okumam dediğim kitabın bu kadar çabuk bitişine üzüldüm. Ama şunu diyebilirim ki,şiir yazısına aldanmayın,şiire alışmak isteyenler için hem içinizi ısıtacak hem de sizi şiire ısıtacak bir kitap.
Seni içimden terkediyorum.

14 Ocak, 2014

Hayatı fazla önemseyenlere

Hepimizin hayattan beklentisi,beklentileri var. Peki hayat bizden ne bekliyor? Ne istiyor? 
Bunu hiç düşünmeyiz. Hayat kimi zaman sövdüğümüz,kimi zaman kurtulmak istediğimiz,mutlu olduğumuzda hiç bitmemesini dilediğimiz şey.
Her insan şurada saydığım tüm tanımları bugüne kadar düşünmüştür. Ama burada ki saçmalığı fark edemiyoruz. Nasıl olabilir de hayat bugün benim için mükemmelden öteyken yarın bitmesi için yalvardığım bir şey haline gelebilir?
Hayattan beklediğimiz çoğu şeyin cevabı bizlere birer ''hiç'' olarak dönüyor. Bunu bile bile inatla istemeye devam ediyoruz. Sonuysa hayal kırıklığı.
Beklenti ne kadar çoksa yaşadığımız hayal kırıklığı o kadar büyük.
Ama beklentilerimizin üzerine düşünmediğimiz kadar yaşadığımız o burukluğa kafa yoruyoruz.
Neden böyle demekten ve canımızın defalarca yanmasına izin verdiğimizden aslında kaybeden biz oluyoruz.
O yüzden her zaman hayatı umursamayan,aksiliklere gülüp geçebilen,olumsuzluklara her zaman eyvallah diyebilen insanlara imrenmişimdir.
Denemedim değil. Denedim tabi ki. Zaten çoğumuz boşuna üzüldüğümüzü fark ettiğimiz bir olaydan sonra bir daha bu saçmalığı yapmayacağımıza dair söz veriyoruz kendimize. Bende verdim. Ama beceremedim. Demek ki olmuyormuş. Herkes yapamıyormuş. 
Ama ne zaman ''hayat''ı sadece bir kavram,soyut bir varlık olarak görmekten vazgeçip somutlaştırdıysam, bende bu bahsettiğim insan tiplemesine biraz daha yaklaştım. 
En başta hayata anlam yükledim. Bende ki anlamının tanımını yaptım. Onu içinde yaşadığımız canlılığa dahil ettim. Ona duygular yükledim.
Hayat kötü biriydi bende. İnsanlar onun için önemsizdi. Ya da çok önemli. Ortası yoktu. Çok ayrımcı bir karaktere sahipti. En önemlisi adaletsizdi. Ona kimse adaletin ne olduğundan bahsetmemişti.
Hak etmeyen insanların canını yakıp hak edenlere inatla göz yumuyordu hayat.
Sürekli bir yerlere gelebilmemiz için bizlere taklalar attırıp,her şeyi biraz daha zorlaştırmak için söz vermişti birilerine.
Fakat kaç takla atsak da önümüze çıkıp çelme takmaktan vazgeçmiyordu.
Bunu yapmayı seviyordu. Ve günden güne daha çok sevmesinin sebebinin bizler olduğunu anladım.
Onu fazla umursayışımızdı mesele. 
Fazla değer verip,çok üstüne düşmemiz,yaşattığı her şeye anlam yükleyip,verdiklerine fazla alışıp,vermediklerine sövüşümüzdü mesele.
Bu saydıklarımı bize yapan ''biri'' olsa,düşünüyorum da,galiba çoğumuz bunu yapmaya hakkı yok diyip sırf onun yüzü gülmesin diye onun mutsuzluğu için mutlu taklidi yaparız.
İşte bunu yapmaya başladım. 
Tam anlamıyla başarı yakalanamanızı beklemiyorum. Ama ''hayat'' dendiğinde gülebilecek noktaya gelebiliyorsunuz. Bir sorunla karşılaştığınızda ''yine işe yaramadı'' diyerek üzülmemeyi seçebiliyorsunuz. Ve zamanla, o sizi himayesine alan şeyin karşınızda ne kadar güçsüzleştiğini,onun sizi değil,sizin ve tavırlarınızın onu yönettiğini görüyorsunuz.
Bence çoğumuz,işe buradan başlamalıyız. 
Saçma şeylere ağlayan insanları kabullendiysek,önemli şeylere gülme hakkımız var demektir.
''Hayat'' ne hissediyorsam odur.

Şimdi en son yaşadığınız olumsuzluğu düşünün ve ilk tebessümünüzü ona armağan edin.