20 Eylül, 2012

Birşeyim ol istedim sadece.

Birşeyim ol istedim sadece. Çay içtiğim bardağım, yüzümü sildiğim havlum, her gün baktığım aynam. Ne bileyim alışkanlığım ol mesela. Hiç geçme, büyüsem bile gitme. 
Ama şimdi bakıyorum. Ben ne istiyorum diye soruyorum. Cevaplarım çok net. Ama bir bakıyorum, istediklerimin arasında sen yoksun. Senin mesaj atman yok, karşıma çıkman yok. Başkasının olmasın o, aman beni unutmasın, hayır geri dönücek, dönmeli. Yok. Anladın mı. 
İnşallah başkasıyla mutlu ol diyecek kadar da bitirmedim seni içimde. Ama yokluğundada bakımını üstlendiğim özlem duygusunu artık rafa kaldırdım ve tozlanalı aylar oluyor. Sen gelme, gelmemeyede devam et. O duygu artık tamamen yok olana kadarda dönme. Özlem yavaş yavaş terkederken bu bedeni, sen gelip herşeyi mahvetme. 
Her zaman yanımda ol istiyordum, ki yanımdaydın. Ayrıldık. Baktım hala yanımdasın. Ben sana dokunabiliyorum hala. Her gece seninle uyuyorum, seninle uyanıyorum. Yolda bilmem kaç kişiyi sana benzetiyorum. 
Hediyeler alıyorsun artık bana, güzel sözler söylüyorsun, huzur veriyorsun,çoğu zaman mutlu ediyorsun, durduk yere güldürüyorsun. 
Bu anlattıklarım sen değilsin. Sen sadece hayatımdaki her erkeğin zaman zaman kişiliğine bürünüyorsun. Sıradansın anladın mı. Meğer başından beri böyleymişsin de farkında değilmişim. Tepeme çıkmanı nasıl büyük bir iş olarak görüp birşey zannetmişim bilmiyorum ama pişman değilim. İyiki girmişsin hayatıma. Sen olmasan sıradanlık nedir bilemezdim değil mi. 
Sen olmasan; ufacık bir hoşlantının aşk zannedilip senelerini verecek kadar göz boyayacağını bilemezdim.
Bunları öğrettiğin içinde teşekkür ederim. Var olduğun içinde, şu an içimde var olmadığın içinde. Çoktan gitmeliydin bu kalp sana dar geliyordu ama farkında değildin. Biraz geç olsada yapman gerekeni yaptın ve sonunda gittin. Gidebildin. 
Birşeyim ol istedim sadece diyorum ya. Şu anda hiç birşeysin. Bu kadar beklemezdim gözümden düşmeni ama, bence hakettiğin yerdesin.

                                                        Bayan Sobe

18 Eylül, 2012

Bırak büyümesin.

Yokluğunu uzun süredir bu kadar derinden hissetmemiştim. Bu kadar tutmamıştım içimde sensizliği. Hep dışa vuruyordum bir şekilde. Adın geçtiğinde kim olursa olsun kafamı çevirip bakarakta olsa yapıyordum bir şekilde. Hala onun adını duyunca dönüp bakıyosun diye kızdıklarında anlıyordum her defasında döndüğümü. Birinde bile seni göremiyordum ya neyse. Baksana bir. Önce kendine bak. Ne haldesin nerelerdesin haber ver. Sonra bana bak. Yanımdakilere bak. Yalnız değilim görüyor musun? Senin vermediğin değeri verenler var artık. Hediyelere boğuluyorum aylardır. Bugün bir yenisi daha eklendi bunlara. Aldığım hediyeyi koyuyordum ki yerine, seninkinin yanına koyduğumu farkettim. Yeri orasaydı ne yapsaydım. Seninki kapalı bir kutuda dolabın en kuytu köşesinde olmalıyken ordaydı. Farkında değildim. Elimi sürmediğim için değil, elimi sürmeye korktuğum için farkında değildim orda olduğunun. Baktım şöyle. Seninki baya eskimiş. Eski parlaklığını yitirmiş. Elime aldım inanamayıp. Bu kadar eskidi mi gerçekten? Eskiyebilir mi? Bizde böyle parlaklığımızı yitirdik mi?
Şansa baksana. Yine karşımda sana en son ağladığım, kendimi tanıyamadığım ayna var karşımda. Üstümdede o gün ki elbiselerim. Kokumda aynı. Evet kokum. Kokum aynı. Birtek seninkine karışmış olması gerekirken başkasının ki sinmiş üstüme. 
İşte burda yine aynı aynanın karşısında başlıyorum ağlamaya. Ev boş. Yankı yapıyor sesim. Nerdesin be sen nerde ne halt yiyosun diye diye ağlıyorum. Kelimeler tam çıkmıyor ağzımdan. Ben bile ne söylediğimi anlamıyorum. 
El üstünde tutsalar bile beni herkesi aynı kefeye koymuşum çoktan. Yüzsüz diyorlardır arkamdan eminim. Gönül terazisini duydun mu sen hiç. O terazinin bir tarafında sen, bir tarafında diğer herkes. Ve diğer kefeye her neyi, her kimi koyarsam koyayım olmuyor. Yerin dolmuyor. Çok tanıdık bu laflar. Çok klasik. Sıkılıyorum bazen bunları demekten. Neden hep aşk şiirleri, romanları biryerden öteye gidemiyor diyordum. Gitmiyormuş. Gidemiyor. Aşkın anlatılacak yanını anlatıyorum zaten. Gerisi insanın içindeymiş meğer. 
Herkesin içinde kimseye açmadığı bir köşeye gizlenmiş yarım duygular varmış aşka dair.
Hediyeni bıraktım elimden. Uzaktan bile farkediliyor ne kadar eskidiği ama anlamamışım. Yakından bile farkediliyor ne kadar eskidiğimiz ama anlamamışız. 
Böyle işte. Ne dememi istersin başka. Dön. Gel. Özledim. Bunlara gerek yok. Yanımdayken aklının bir başkasında olmasına dayanamam ben. İntikam için geri dönmenide kaldıramam. O yüzden sen sadece, sadece sev. Sev olur mu. Beni sev. İçinde bir yerlerde sev ama söyleme. Yinede koyma bir başkasını olur mu yerime. 
İşte böyle. Gökyüzüde ağlıyor benimle bak. Daha hızlanmadı henüz çiseliyor. Ama ben çoktan suladım içimdeki özlemi. Yeşerttim. Büyüttüm. Sıra yağmurda. Oda sulayacak çiçekleri. Yeşerecek,büyüyecek çiçekler. Ve belki sen onlardan birini koparıp el kızının saçına takacaksın. 

O zaman ağlamıyorum ben. Özlem kurusun içimde. Gökyüzü ağlamasın. Çiçekler büyümesin. Büyümesin. Eğer sen gidip bir başkasına vereceksen benim suladığım, benim yeşerttiğim o çiçeği. Bırak büyümesin.

Yağmur ağlamasın. Ben ağlarım. Özlemim boyumu aşsın. Ama yağmur yağmasın. Yağmasın. Bırak o çiçekler büyümesin.

                            Bayan Sobe

17 Eylül, 2012

Ben değil, sen değişeceksin.

Ben değil sen değişeceksin. Neden nasıl diye sorma boşuna. Anlattığımda anlayacaksın nasılsa. Kafanı karıştırmadan anlatmayı isterdim ama bunu yapmayacağım. Ben değil sen değişeceksin ne de olsa.

En başta benim bu güne kadar seni herşeyinle kabul etmemi hatırlayacaksın. Bana buna rağmen tahammül edemediğin her güne kızacaksın.

Sesimi duymak için aradığın günlere inat artık mesajlarıma cevap vermeyişlerine küfredip, senin yerine başkalarıyla konuşmam batacak sana.

Konu sen olduktan sonra herşeyi yapabilecekken bile başkalarını tercih eden sen, gün gelecek geri döneceksin olduğumuz yere.

Ben seni hala beklerken iş işten geçmiş olacak ama sen farkında olmayacaksın bile.
Her defasında inat, hırs ve öfkenide yanına alıp gelişlerin bitecek birgün. Ne zaman aşkı hissetmek isteyeceksin, o zaman aşkın yerine gelen o üç harf tek kelime gösterecek kendini. Acı. 
Tanıdık gelecek sana başlarda. Ben ona bu acıyı çok çektirdim diyeceksin. Ama bana çektirdiğini değil ondan daha beterini yaşayacaksın.

Özlem duygusunun varlığını öğreneceksin. O duyguyu hergün iliklerine kadar hissedeceksin. 
Üşüyeceksin durduk yere. İnanamayacaksın gözlerine titrediğini görünce. Sonra bir çift el isteyeceksin yanında. Hepsi ısıtmayacak. Anlayacaksın, olacak zamanla.

Kat kat battaniyelere sarılsanda üşümeye devam ettiğinde anlayacaksın.
Kafanı telefona eğip cevapsız kalan mesajlarını görünce anlayacaksın.

Benim istediklerime burun kıvırıp değer vermediğin her lafım geçmişte kalacak, ne kadar istemesende mecbur kalacaksın bir başkasının dediklerini yapmaya.

Dokunmaktan zevk alan sen, artık birşey hissedememeye başlayacaksın. Senin için eğlence olan şey, tek bir arzuya dönüşecek. 

Kalbini kullanmayı hep unutan sen, bu defa kontrol altına alamayacaksın. 
Çarpıntıları hissedecek önce anlam veremeyecek sonra da bırakamayacaksın.
Gece aniden rüyalarından o asla kullanmadığın iki kelimeyi söylerek, ben aslında seni seviyodum diye inleyerek uyanacaksın.

Sevmenin ne demek olduğunu çok geç anlayacak, sevginin kaynağını erkenden kaybedeceksin.
Sende o kayıpların boşluğunda boğulacak,üşümek isterken bu defa terleyeceksin.
Sıkıntı basacak. 
Ben adını duyduğumda ağlıyordum da kulağına gelince gülüyordun ya hani, ağlamayacaksın korkma. Çünkü gözyaşların çoktan bitmiş olacak. 

Sesin titreyecek. Eskiden arayıp saçmalamaya bayılırdın telefonda. Şimdi sesinede güvenin kalmadı, kendine güvenin çoktan terketti gitti. Geriye ne kaldı diye düşünürken yine ben gelicem aklına. Sonra benimde gittiğimi farkedeceksin zamanla.

Ben nasıl alıştıysam sana,seninle mutlu olmaya ve sensiz mutsuz olmaya. Sende alışacaksın gittiğime. 
Seninde gözlerin arayacak beni geçtiğimiz her sokakta. Zaman her zamanki gibi ilerlerken sana hızlı geçiyor gibi gelicek. Zamanı durdurmak hatta geri almak isteyeceksin ama beceremeyeceksin. 
Ne akrep yerinde duracak yelkovanıyla, ne ben yerimde olacağım eskisi gibi.

Ben değil, sen değişeceksin. Sende benim gibi yokluğumun varlığında sürüklenirken birgün tükeniceksin.

                                        Bayan Sobe

Pişmanım ben. Çünkü;

Pişmanım ben. Neden diye sormadın bu güne kadar. Cevabını bilmediğimden değildi suskunluğum. Peki sen neden sormadın. Sana ne kadar yenik olduğumu göstermek istemedim ben. Bu yüzden duygularımı kitleyip koydum en dip köşeye. Senin sormanı beklemeyeceğim ben. Anlatıyorum şimdi iyi dinle.


En başta, seni hayatıma dahil ettiğim güne pişmanım. Beni mutlu etmene izin vermeme. O mutluluğu hiç birşeye değişmememe ve sürekli özlememe. Özlemek. Sadece mutluluğu değil senide özlüyorum ben. Mutluluğun öznesi sendin çünkü unuttun mu. Hatta öyle ki, senin sebep olmadığın mutluluğu bile haketmiyorum ben. Garipsiyorum. Hakkım değilmiş gibi. Veya bana başkasının yabancı olmasından dolayı sanki mutluluk harammış gibi.
Sonra neye pişmanım biliyor musun. Sana dokunduğum güne. Ve bana dokunmana izin verdiğim güne. Nasıldı. Nasıl birşeydi hatırlasana. Kavganın ortasında dudaklarının dudaklarıma değmesi nasıldı. Yanımdan geçtiğinde kokun diyerek geri dönmen nasıldı. Gözümden yaşlar akarken sadece uzaktan bakıp yanına gelmemem ve senin ısrar edememen nasıldı söyle be adam. 
Devam edelim. Pişmanlıklarımın en büyüğü belkide. İki yabancıyı oynamamıza göz yummam. Buna alışmam. Karşı çıkmadan seni rolünü yaparken izlemem ve hiç birşey olmamış gibi beklemem. Bize yakışan rol bu değil. Bizim olmamız gereken şey bu değil. Hatta en son olmamız gereken şey iken ''iki yabancı'', şimdi bu role kaptırmış hatta buna göre yaşar olmuşuz. 
Seni özlediğim güne pişmanım. Sana alışmama pişmanım. Kendimi sana alıştırmama ve ne yaparsan yap gururuna yenilmeyip geri dönmene pişmanm. Dönmeseydin ya. Belki şimdi çoktan.. Unutmak mı. hayır sanmıyorum. Yani ben şunu kastediyorum. Belki çoktan, alışırdım.
Sana nasıl alştıysam yokluğunada alışırdım belki. Olmadı kendimi kandırırdım nolucak sanki. Ama onada izin vermezdin sen.
Gelelim şarkılara. Seninleyken dinlediğim şarkılar ayrı, yokluğunda dinlediklerim farklı. Hepsi her dinleyişte aynı hissi veriyor. İlk gün ki tazeliğiyle. Seninle dinlediklerim heyecanlandırıyor, yüzüme o şapşal gülümsemeyi otutturuyor ve istemeden gözlerim parlıyor. Yokluğundakiler mi? Dış dünyaya kapatılmış duyular, bakar kör gözler ve titrek bir ses. İkisininde tek ortak yanı şarkı bittiğinde bitiyor mutluluğumda, hüznümde.
En azından bitiyor. Sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum. Mutluluğun gidişine ağlarken, hüznün vedasına gülüyorum. 
Attığın her mesaj. Güldüğün her olay. Ağlayacak olup kendini tuttuğun her an. Gözümün içine baktığın her gün. Gülüşüne sebep olduğum her dakika. Tenimin tenine değdiği her saat. 
İşte pişmanlıklarım. İşte bu ben. Ve bana bunları yaşatan adam sen. 
İşte gerçek. İşte kabul edemediğim tek gerçek.
Sevinmelisin diyorlar anlamıyorum. Meğer şuymuş melese.
Sevinmeliyim. Çünkü pişmanlıklarım, aslında tekrar yaşamak isteyeceğim kadar güzeldi.

                  Bayan Sobe

14 Eylül, 2012

Erkeklerden Kızlara - Tavsiye-Bölüm 2


Genel istatistiklere baktığımda genellikle en çok tavsiye köşesinin tıklama aldığını gördüm ve bununla ilgili ne eklesem diye düşünürken bir sitede gülünç bir tavsiye listesi buldum sizinle paylaşıyım dedim. Her insan farklıdır diye bir söz var bizi farklı kılan kendimiz olmamız burdakilere kulak asmayın kendiniz olun, ben güldüm sizde gülün diye paylaşıyorum :)

1. Alkış vaadlerine aldanıp teklif eden taraf olmayın.

2. Size teklif edildiğinde aklınızdaki cevap evet bile olsa pazarlığa hayırla başlayın.
Belkiyle devam edin. Fakat naz yapıcam derken de b.kunu çıkarmayın.

3. İletişim sırasında eski sevgilinizden bahsetmeyin.

4. O aramıyorsa aramayın.

5. Kapris yapacağınız konuları özenle seçin, herşeye kaprisi herkes kaldıramaz.

6. Bu da yedekte dursun mantığıyla oyaladığınız kurbanlarınızı fazla ihmal etmeyin.

7. Bu tavsiyeleri duyan hemcinslerim beni öldürürse arkamdan bir fatiha okuyun.

8. Partnerinizin en az bir alandan sizden üstün olmasına izin verin.

9. Bir arkadaşda değinmiş yemek yapmayı öğrenin ve unutmayın kek yemek değildir.

10. Ara sıra küfredebilirsiniz ama çok abartmayın. Erkekler o muhabbeti kendi 
aralarında zaten yapıyor. Sizle de farklı bişey olsun.

11. Unutmayın zor elde edilen şey değerlidir. Size ne kadar yatırım yaparsa o kadar zor vazgeçer.

12. Seni doğal halinle seviyorum yalanına inanıp paçoz paçoz dolaşmayın. Her zaman bakımlı olun.

13. Göz makyajı en can alıcı silahınız. Bunu iyi kullanın.

14. Kaşlarınızı alırken nerede duracağınızı bilin. Kaşsız bir kız tek kaş bir kız kadar itici oluyor. Hayır beceremiyorsanız birine yaptırın. Kökü bende rahatlığından vazgeçin.

15. "Bu sana çok yakışmış" yorumuna inanmayın. Erkekler çoğu zaman aksini söyleyecek cesarete sahip değildir.

16. Güzel olduğunuzu düşünmeniz sizi güzel yapmaz. Yolda yürüken kaç kişi yiyecek gibi bakıyor siz onu sayın. Ama yedirmeyin.

17. Partnerinizi güzel kız arkadaşlarınızla tanıştırmayın. Çirkinler serbest. Erkek bu meyleder. Siz de kıskanırsınız. Gerginliğe gerek yok.

18. En yakın kız arkadaşınızın sevgilinizle ilgili kötü sözlerine kulak asmayın. He deyin geçin. Kesin kıskanıyordur. Alışması için zaman tanıyın. Her ayrıntıyı anlatıp kızı çatlatmayın. Ama asla kalbini kırmayın. İlişki bitince sizi o teselli edecek.

19. Sevgilinizin erkek arkadaşlarını sevmeye çalışmayın. Neden bilmiyorum ama olmuyor. Onların yanındayken sıkıldığınızı belli etmeyin yeter. Ara sıra onlarla buluşmasına izin verin. Ve kesinlikle gözünüz arkada kalmasın. Dışarda kalabalık bir grupla takılan bir erkeğin aldatma ihtimali sıfıra yakındır. Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Çok iyi biliyorum. Ampirik bilgi kendi imalatımızdır.

20. Sevgilinizin ailesinden biri ile tanışmak için ısrar etmeyin. Bu erkek açısından ilişkide önemli bir paradigma değişimidir. Korkutmayın çocuğu. Ha hiç yanaşmıyosa da anlayın ki ciddi düşünmüyor.

21. Paraşütünüzü takın. Sona hazırlıklı olun. İltifatlarla hediyelerle günde elli kez aramalarla ayaklarınız yerden kesilecek ve bulutların üzerinde dolaşmaya başlıyacaksınız.
Ancak unutmayın bu yüzyılın aşkları kısa yaşıyor. İlişki bittiğinde bulutların üzerinden düşeceğinizi aklınızda tutun ve paraşütünüzü takın.

22. Sevgiliniz daha sık "bana güven" demeye başladıysa bilin ki aldatılıyosunuz.

23. Ona duyduğunuz güven eksikliğinin özgüven eksiklğinden kaynaklandığı palavradır. En taş hatunlar bile aldatılır. Bunun özgüvenle ne alakası var.

24. Aldatıldığınızı düşünüyorsanız bunu belli etmeyin. Hatta daha serbest bi faza geçin. Şöyle bir gevşesin saf. Açık vermeye başlasın. Sonra tepesine çökersiniz.

25. Bir kere aldatılıp ilişkiyi bitirmediyseniz erkek bunu açık çek olarak görür. Kesinlikle ikincisi üçüncüsü olur. Ha bana uyar diyorsanız da, ben riski söyleyeyim. Siz ona göre 
daha bir iyi korunun.

26. Asla ama asla sevgilinize kocacım demeyin. Bunu sizden o istese bile. Bu kadar net söylüyorum. Dün şahit oldum böle bir olaya. Kusmadım ama hala midem bulanıyor. Neydi o öyle. Konsomatrisler gibi.

27. İllaki bize özel birşey olsun diye fazla kasmayın. Yaratıcılık saçmalamak değildir.
Canım bebeem kuzum itim ne geliyosa ilk aklınıza onu kullanın gitsin.

28. Kız adama "ayı yogişim" diyor bin kişinin içinde. Yazıktır. O da az çok karizma sahibi bir adam. Yıkmayın dünyasını.

ALINTI.

Mutsuz günlük.

Yatakta oturuyorum. Gözlerimi diktim tavanın renksiz boşluklarına. Resmimiz olmadığı için ben çiziyorum resimlerimizi. Gözlerimle çiziyorum. Gözyaşlarımla boyuyorum. Ama silemiyorum. Her boş duvar davet ediyor beni hayallerimi boyamak için. Sadece nefes aldığımın farkındayım. Onun dışındaki tüm duyularım sana çalışıyor. Yatakta doğruluyorum. Saçlarımı salıyorum boynumun solundan. Sonra gülüyorum. Sen tam öpecekken saçlarımı atardım boynuma. Öpemez, kızardın. Alıp sağıma doğru sallandırıyorum saçlarımı. Ayna alıyorum elime. Bakıyorum. Senden sonra uzamış epeyce. 
                                        ***
Panomda asılan kolyelerimin arasında bir not görüyorum. Kaç sene önceden. Saklamışım. Şaşırıyorum. Hergün gözümün önünde olduğu halde görmediğime şaşırıyorum. Ve sana ayırdığım boş çerçevemin içine yerleştiriyorum. Odama giren her meraklı gözden saklanabilecek bir yere koyuyorum.
                                        ***
Bir kutu buldum.İçinde ne olduğunu bilmiyormuş gibi heyecanlanıyorum. Sonra aslında içinde  sana ve bana ait olan herşeyin, her anın, her dakikanın olduğunu bildiğimden heyecanlandığımı farkediyorum. 5 yaşındaki çocukların sahnede heyecandan ağlaması gibi, kutuyu açınca gördüğüm kalabalıkla ürkek bir şekilde titreyerek ağlıyorum. Elimde bir makasla alıyorum kutuyu önüme.
                                        ***
Bir sene önce tutmaya çalışıpta tutamadığım, olmayan mutluluğumdan inatla bahsetmeyip hep seni anlattığım defterden birkaç satır. 5 dakika önce aynılarını yapmayı denedim. Önce uzandım yatağa. Ama ne çizebildim, ne boyayabildim resmimizi. Doğruldum yatakta. Saçlarımı atacakken boynuma, duruyorum bir an. Alıyorum elime aynayı. Ensemdeki saçları yolarcasına başlıyorum ağlamaya. Senden sonra vazgeçmişim onlardan.

Panoma bakıyorum. Üzerinde senden sonra senin yerine koymaya çalışıp koyamadığım o yabancı adamla olan resimlerimiz takılıyor gözüme. Şaşırıyorum. Hergün gözümün önünde olmasına rağmen bir türlü sevemediğime şaşırıyorum. 

Meraklı gözlerden sakındığım o çerçeveyi arıyor gözlerim dört duvar arasında. Buluyorumda,  içini boş görüyorum. Elime alıyorum inanamayıp. Kıymışım o senelerin kokusunu barındıran küçücük kağıda. İçi boş bir şekilde yerine koyuyorum.

Şimdide kutuyu her zaman sakladığım o dolabın kuytu yerine uzatıyorum kafamı. Heyecanlanıyorum. Seneler sonra seninle karşılaşacakmış gibi heyecanlanıyorum. Sonra aslında orada olmamandan korktuğum için heyecanlandığımı farkediyorum. Rüyasında düşecek gibi olup sıçrayarak uyananların terle karışık buğulu gözlerindeki ifade var yüzümde. Düşeceğimi sanıyorum ama düşmüyorum. Ayaklarım yere bassa bile bu, kutunun içindeki her kağıt parçasının parça parça oluşunu değiştirmiyor. Titreyerek ağlıyorum.

Gökyüzünün perdeleri var derdin ya hani bana. Sen o perdeleri kapattın. Ben günden güne karanlıkta kayboluyorum. 

                             Bayan Sobe






13 Eylül, 2012

Farkında değildin.

Acı çekiyordum. Öyle ki daha kötüsü olamazdı bizim için. Aradım seni. Unutamadığım yere çağırdım seni. Bana bir kolye hediye ettiğin sahil kenarına. Gelirken kolyemide takmıştım, içine resimlerini koyduğum kolyeyi.
Buluştuk sahilde. O kadar çok plan yapmıştım ki seni gördüğümde nutkum tutuldu. Planlarının içine duygularımı katmayı unutmuştum. Seni görüp sesini duyduğumda elimin ayağımın karışacağını katmayı unutmuştum. Vazgeçtim tüm planlardan, içimden geldiği gibi davranacaktım. Uzak duruyordum senden. İçim içimi yiyor ama uzak duruyordum. Aslında kokunu içime çekmek için canımı verirdim ama olsun güçlü durmalıydım. Gel dedin bir kayaya oturduk. Bir sigara uzattım. Bir tane de kendime yaktım. Sonra başladım anlatmaya.
Kanka ya dedim. ''Bir adamı çok sevdim lan ben.'' Sende beni sevdiğini söylüyordun bir zamanlar. Sonra sen sevmekten vazgeçtin işte. Şebek gülüşünü de aldın ve gittin. ''Ama ben ne sevmekten ne ondan vazgeçebildim'' dedim. ''O, ne kadar sevdiğimin farkındaydı oyun oynadı benimle'' dedim. ''Nasıl olsa elinin altındaydım o yüzden ara sıra gelir  giderdi benden'' dedim. Unutamadım be kanka diye devam ettim. 2. sigarayıda yaktım. Gözlerim çökmüştü, sanki cümleleri ben kurmuyordum. 3. sigarayı yakarken sen aldın elimden yeter içme dercesine. İsyan ettim. Zaten o adam beni öldürmüş bırakta içeyim dedim. Derken 4-5-6 ard arda geldi. Sen bakıyordun sadece diyecek lafın yoktu baktın, baktın. Her zamanki gibi işim var dedin ve gittin.
Kaldım orada. Denize baktım, bir zamanlar el ele yürüdüğümüz sahile baktım. Ağladım, ağladım, sonra ölesiye sustum.
Bir daha kimseyle konuşmadım. Tek dert ortağım bir kağıt bir kalem olmuştu. Boş gözlerle bakar olmuştum insanlara. Bakıyor ama hiç bir şey göremiyordum. Aşık olmaya korkuyordum. Herkesi onun yerine koymaya çalışıyor ama kimseyi koyamıyordum. Ondan başkası olmasın istiyordum.
Yıllar geçti, tekrar sevdim, sevildim. Ama şuan parmağımda yüzüğünü, kalbimde sözünü taşıdığım adamı bile koyamıyorum yerine. Sevemedim senin kadar. Aşık olmadım. Sana bile anlattım onu. Ama farkında değildin. Kaybettiklerimin. Ben seni kaybetmiştim. Sense kendini. Farkında değildin.
         
                                                                Renksiz Kalem

Zorlanıyorum inan

Gözyaşlarımla başlıyorum bu satırlara. Unutamadığım ve beni sevemeyen sen için süzülüyor bu yaşlar yanaklarımdan.
Her gün çabalıyorum kendime sözler veriyorum onu unutucaksın diye geldiğim noktaysa bi faciadan ibaret. 2 gün önce arkadaşa demiştim bi sevgilisi var kesin diye içime doğmuştu ama demek ve görmek çok farklıymış şimdi anladım. Ağladığım sen değilsin hala unutamamış olmam. Hıçkırık seslerimin uzaklardan duyulacak kadar sesli olması ve benim nefesimin yetmemesi. Aylar sonra yine senin için ağlıyor olmam ama bunca şeye rağmen seninle değil bir blog sayfasıyla konuşmam. Ne çok anlattım kağıtlara seni,kalemler bitti, benim aşkım, hüznüm, acım bitmedi. Ama sen nereden bileceksin ki aklına bile gelmeyen benden sanane ki. Ne güzel kandırmışsın beni ah ne salakmışım, salağım. Lan senin 1 ay önceki seni seviyorum mesajların duruyo be. Neden yalan söyledin ki o kadar mı çaresizdim. Bu kadar mı acınası durumdaydım gözünde.Bak şimdi bende acıdım halime. Anlat başka ne gördün? Kim vardı karşında. Gururunu bile senin için ayakları altına alan kız mı? Bırak ayakları altına almayı o kelimeyi sildim ben sözlükten, unuttum anlamını. Sen unutturdun bana. Seninleyken her şeyi unutmak öylesine kolay ki keşke seni unutmakta kolay olsaydı.
                                   
                                                                           Renksiz Kalem

08 Eylül, 2012

Yasladım sırtımı.

Kapındayım. Kalbinin köşesinde beklemekten yoruldum kalktım kapına geldim. Ne oldu? Beni kapıda bekletmekten zevk mi alıyorsun. Açsana artık. Ağaç oldum. O kapının ardındaki her duvarda parmak izlerimiz var. Her santimetre karesinde kokum var. Yastığında kalan saçlarım var. İzlediğimiz filmler duruyordur hala. Daha izleyeceklerimiz var. Birlikte yaptığımız yemeklerin tadı başka oluyordu hani. Daha sana yapacağım yemekler var. Hiç ayak basılmamış yerlere gidip mutlu olmayı becerebiliyorduk biz. Sebepsiz yere gülebiliyorduk mesela. Durup dururken ağlıyorum sanıyordun sen. Senin yanındayken ki mutluluğum hep devam edecek sanıyordun. Geçiciydi. Sadece senin yanında tam anlamıyla gülüyordum. Mutluydum ben. Geçmesinden korkuyordum. Üstümüzden bir rüzgarın geçmesinden. Aşkın bizden gitmesinden. Seni kaybetmekten. O an geçiciydi. Geçicekti dakikalar sonra. Sen ve ben her an geçmişte kalabilirdik. Bundan korkuyordum. Sarılamıyordum boynuna. Yoksa sana çok değer verdiğimi anlayıp davranışlarını değiştirecektin. Aynı anda sızıp kaldığımız koltugu hatırladın mı? Birlikte uyuyacagımız saatler var daha. Kucagına alıp gezdireceğin koridorlar var. Birlikte sığamayıp eğileceğimiz kapılar var. Bana açman gereken bir kapı var. Bekliyorum. Zil çalıyor. Duymuyor musun? İçeriyi dinliyorum. Ses gelmiyor. Evde mi değilsin yoksa. Ama bugün cumartesi. Sen hep evdesindir. Bu saatlerde benimsindir. Tamam biz ''biz'' olamasakta hala, geldim bak aç kapıyı. Söyleyeceğim iki çift laf var. Seni sevmeyi özlemişim diyeceğim mesela. Kendimi tutamayıp boynuna atlarım en fazla. Ağzının payını vermeliyim sana. İçeride misin duymuyor musun ne. Ağaç oldum beklemekten. Bu günü, bu anı erteleyemem. Ertelesemde içimden geçenleri yüzüne söyleyemem. Cesaretim var bugün aşka anlasana.
Tamam bende beklerim öyleyse. Al bak oturdum mermere. Yasladım sırtımı kapıya. Yasladım sırtımı hayallere, geçmişimize, anılara. Açmanı bekliyorum hala. Asansörün kapısı açılıyor. Sen mi geldin yoksa. Yüzümdeki mutluluğu ben bile görememiştim daha önce. Bir kadın geliyor. Elinde çantası. Tanıyamıyorum ama olduğum yere doğru yürüyor. Bana doğru. Anılarımıza doğru. Buyrun? diyor.
-Eve bakmak için mi gelmiştiniz?
Anlayamıyorum o an. Ev? Ne evi. Geçmişimin üstüne kitlediğin o kapıda 3 saat beklediğim ev mi?
-Anlamadım? diyebiliyorum sakince. Sakinim çünkü kafam durmuş. Düşünemiyorum.
-Henüz cama ilanı asmadık ama internetten görmüş olmalısınız, evi gezmek istemez misiniz?
Elindeki ruloya baka kalıyorum. Anılarımızı satmak için asacağı o kağıt elinde işte. Hafif buruşuk.Gözlerimle konuşuyorum adeta. Ağlasam anlamaz. Konuşsam anlatamam.
-Burda oturanlar?
-Onlar gitti. Uzun süre oldu ama nedense satmaya yeni karar verdiler. Alıcısıda çıkmadı zaten.
Onlar gitti diyor. Taşındılar desene be kadın. Gitti deme bana. Gitmekten nefret ederim ben. Benden gidilmesindende nefret ederim. Uzun süre olamaz. Birkaç gün önce bu kapıyı beraber açıp giriyorduk gibi geliyor bana. Ama sen. Gitmişsin sevgilim? Hiç birşey dememişsin? Ben hangi rüyamda seninle sevişirken terkettin burayı. Ne ara? Alıcısıda çıkmamış daha. Asmasın şu lanet kağıdı o cama. Satma anılarımızı. Bak kimse bizim gibi yaşatamayacak bu dört duvarda aşkımızı. Geri dönme şansın var hala.
-Evi gezmek istemiyorsanız ayrıntılara int.. İyi misiniz?
İyi miyim sence? Sen o kitlediğin kapının ardına neler sakladığını biliyor musun ki.
-İyiyim.
O kapıyı kapamasanda olur. Boş duvarlar tanıyor beni hala. Onlarla vedalaşayım bari. Kapatma o kapıyı kapatma işte.
-İyi günler.
İyi geçicek günlerim emin ol. Şimdi tekrar oturdum mermere sevgilim. Yine yasladım sırtımı kapıya. Bu defa içerde satılık bir aşk var. Aşkımız satışa geldi sevgilim. Sen sattın. Ben alıyorum. Benimle birlikte büyütmeye götürüyorum. Ağlayacağım zamanlar var daha. Özleyeceğim zamanlar verdin giderken bana. Güle güle git sevgilim. Aşkımız duvarsız bir evde yaşamaya devam ediyor.

                               Bayan Sobe

Olsada, olmuyor işte.

Uzun bir ara verdim. Sana. Seni düşünmeye. Ve yazmaya. Bazen sadece hissetmeyi seçtim. Yetmedi. Kelimelere dökemediğim sürece ne hissettiğimi bilmiyormuş gibiydim. Ve yine burada buldum kendimi. Özlemişim yazarken gözlerimin dolmasını. Kokunu burnumda hissetmeyi. Seni içimde hissetmeyi. Herşeyi.
En başta seni özlemişim. Varlığına alışıp yokluğunu hissetmeyi özlemişim. Canımın yanmasını istemişim bugüne kadar. Seni kaybeden bendim, bedelini ödeyecektim. Hayır. İkimizde suçluyduk. Ama buna rağmen bedelini ödeyen bendim. İki kişilikti acım. Bitmiyordu. Senin acın katlandıkça benim canım yanıyordu. İyi değildim son zamanlarda. Hiç iyi değildim. Sen güldükçe ben ağlıyor, bitince birde kendim için ağlıyordum. Kulağıma kulaklığı taktım geçen gün. Senin için ağladığım o aynanın karşısındaydım yine. Bir türlü alışamıyordum işte. Ağlamaya alışıyordum da, bu kadar değişmeme, beni değiştirmene alışamıyordum. Aynayla konuşuyordum. Baktım yetmedi. Gözyaşlarımla konuşmaya başladım. Karşımda olsan elimde titreyen su dolu bardağı yüzüne savuracak kadar nefretim olsada, olmuyor işte. Arasan yüzüne kapatacak kadar kızgın olsamda, olmuyor işte. Sahte arama yaptım birkaç kez. Çalıyor telefonum. İstediğim zaman arıyorsun sen mesela. Senin adın yazıyor ekranda. Açıyorum telefonu. Sessizlik. Sahte olduğunu unutuyorum bazen. Sanki aramışsında susuyormuşsun gibi. Susuyorum bende. Susuyoruz karşılıklı. Sen başkalarıyla kahkahalar atıyorsun. Ben seninle susuyorum. Sensizliği dinliyorum. Sessizliğe ağlıyorum. Sonra başlıyorum bağırıp çağırmaya. Durmadan konuşuyorum. Sussam sesini duyacakmışım gibi. Ama susmuyorum. Sesini duymaya muhtaç olsamda, olmuyor işte. Duyamıyorum. Yüzünü görmeye hasret olsamda, olmuyor işte. Söyleyemiyorum. Kokunu içime çekmem farz olsada, olmuyor işte. Dokunamıyorum. Olmuyor sevgilim. Senden habersiz başka bir güneşe uyanıyorum burda. Senden uzak başka bir yastığa baş koyuyorum. Numaranı istemeye yüzüm yok başkalarından. Utanıyorum. Yinede her an kokunu özledim diye mesaj atacaksın sen. Ben her sabah senin kokunu sıkmayacağım sol bileğime. Kokunada sanada hasret kalmayacağım. Bitecek desemde, bitmiyor işte. Seviyor olsanda, olmuyor işte. Biliyorum. Rüzgar eserken götürdüyse seni, geri getirmez uzun süre.

                      Bayan Sobe