27 Şubat, 2015

Yokluk tarafından dövülüyorum

Tüm manevi duygularımdan arınmak istiyorum. Bir kıyafet gibi gerektiğinde üstümden çıkarmak,zorla yediğim bir yemek gibi geri kusmak istiyorum. 
Gamsızlığın dibine vurmak istiyorum. Düşünmeyenleri düşünmemek istiyorum,bunu gamsızlık sanıyorum.
Düşüneni de düşünmeyeceksin,umursayanı da umursamayacaksın,değer verene de değer vermeyeceksin. 
Böyle bakıldığında gamsızlık;insanlıktan çıkmaktan farksız görünüyor. Ama hala 'gamsız insan'lar aramızda geziniyor. 
Böyle olabilmek yürek ister. Kendinden parçalar bırakmayı gerektirir. 
Ben hiçbir parçamdan ayrılamıyorum. 
Ben telefonu açıp 'Alo' diyemezken sayfalar yazıyorum.
Buda o sayfalardan biri olacak belkide.

Unutkanım ben.
Ocağın altını açık unuturum,dün yediğim yemeği unuturum,geçtiğim sokağı unuturum. Ama duyduklarımı unutmam.
Unutmak istiyorum.
Bir musluğu kapatır gibi kulaklarımı kapatmak,su şişesinin kapağını sıkar gibi sıkmak istiyorum.
Sağırlığın dibine vurmak istiyorum. 

İyi bir okurum ben.
Yazdıklarımı asla dönüp okumam ama bana yazılanları okurum. Kitap okurum. Uğruna okunacak insan varsa şiir okurum. Ama canımı yakan cümleleri dönüp okuyamıyorum.
Düzeltiyorum.
Korkak bir okurum ben.
Cesur olmak istiyorum.
Damarlarımda gezen kan gibi hissetmek istiyorum cesareti. İçtiğim bir ilaçtan aldığım güç gibi almak istiyorum o gücü. Gerçekler gibi,doğrular gibi yanlışlar gibi yüzleşmek istiyorum.
Cesur bir okur olmak istiyorum.

Adamına göreyim ben.
'e göre diye ayrılan bir Sena'yım çoğu zaman. Kimine olmasa da olurlardan,kimine olmazsa olmazlardan. 
Kimine hep beklediği sağlam bir kapı,kimine oldum olası kırılgan bir yapı.
Bağırdıkça,dövdükçe arsızlaşan bir çocuk gibiyim ben.
Bir süre sonra üstüme gelen insanların sağından solundan geçebilmeyi öğreniyorum.
Canımı yakmayan insanlar var,yakamayan. 
Henüz hiç incitmemiş olanlar var,bağırmaya kıyamayan.
Onları da alıyorum sağıma soluma.
Bir de yakıştıramadıklarım var.
Aklımdan bile geçiremediklerim.
Yapmaz dediklerim.
Bu olayın adı 'beklenti' diye geçiyor çoğu kitapta,hayatın ta ortasında.
Adı bile ürkütüyor insanı.
Beklemeyeceksin hiçbir şeyi.
Ne gidenin gelmesini,
ne bitenin başlamasını,
ne yok olanın yeniden var olmasını.
Beklemeyeceksin.
Ama bir o kadar da bekleyeceksin.
Çünkü o beklemediklerin birikip bir bir karşına çıkıyor.
Önce 'o yapmaz' dediklerin başlıyor.
Bir bir yapıyor.
Sonra o'o gitmez' dediklerin geliyor.
Gitmek için geliyor.
Ve bir bir gidiyor.
Bundan sonra ki evrenin adı hayal kırıklığı sanırım.
İşte yine o yapmaz dediğim yaptı.
Yapılmaması gereken zamanda yaptı,gidilmemesi gereken zamanda gitti.
Bir hata yapacaksam bile,bunun bir bedeli olacağını düşündüğüm için zamanlayıp yapardım çocukken.
Annem söz verdiği yere beni götürmeden yapmazdım,hata yaparsam gidemezdim.
Babam istediğim oyuncağı almadan yapmazdım,hata yaparsam onu alma hakkım kalmazdı.
Ama hayatıma giren herkes zamansız oldu.
Şuan en ihtiyacım olduğu anda hata yapanlar,
ne kaybedecekler?
Hangi oyuncaklarını alabilirim ellerinden?
Ya da neyle dövebilirim?
Beni döven bir annem yoktu. Ama dövseydi de,canımı vurmasından çok yokluğu yakardı eminim.
Hayatım boyunca da böyle oldu.
Herkesi kendin gibi sanmayacaksın tabi ama belki hala yokluktan canı yanan birileri vardır burada.
O yüzden söyleyeceğim o ki,
yanımda olup köstek bile olabileceği yerde olmamayı seçenler;
canımı çok yaktı.


Bazı şeyler çok çabuk yitirilebiliyor. 
Günlere aylara ihtiyacı yok. 
Yalandan da öte şeyler bunlar.
Bünyeye göre birkaç kere kaldırılabilenlerden değil.
İleride 'o yanımda yoktu' diyeceğiniz anlar affedilemez mesela.

Affedemiyorum ben.
Ve ağlayamıyorum da.
Ağlamak istiyorum.
Aynı o musluğu kapattığım gibi geri açıp gözyaşlarımın yol alışını izlemek istiyorum. 
Karabiber koklayınca gelen hapşırık gibi,kırıldığım an ağlayabilmek istiyorum.
Yaşlarım göz pınarlarıma dolup kalmasın,yüzümden süzülsün istiyorum.
Onları gözlerimde misafir ettikçe,ağırlaşıyorum. 
Kızarıp,her damla yaşın kirpiklerimde ıslanıp önümü bulanıklaştırmasını istemiyorum.
Ağlayabilmek istiyorum.
Ama yapamıyorum.

Çünkü şuan 'yokluk' tarafından dövülüyorum.