05 Kasım, 2012

Keşkelerimin yolunu ''iyiki'ler'' keserse.

Bu defa dramatik birşeyler çıkmayacak bu ellerden. Parmaklarımdan aşk sözcükleride dökülmeyecek. En başta gitmene rağmen, sevdiğim olduğun halde sana hala sevgilim dememe rağmen bu lafı duymayacaksın benden bir daha. Üzgünüm bu son.
Bir insan sevmekten sıkılır mı derdim. Cevap bulamazdım. Bir insan sevmekten sıkılmaz. Sevilmemekten sıkılır. Beklemekten sıkılır. Bekletilmekten sıkılır. Ama onu bekleten asla bu duyguyu yaşamaz. Çünkü ne de olsa her ayrılıkta bekleyene zordur geçen zaman. Geçen mi dedim? Geçmez. O saati gittiği an sen durdurursun. Pili zayıf bir saat nasıl ağır işlerse öyle ağırlaşır hayatın her dilimi. Ve gün gelir saatin pilini değiştirip akıp giden zamana fazla gecikmeden yetişmek istersin. Bunu yapmak içinde önce keşkeler ile iyikiler'e beyninin en müsait köşesinde kavga etmeleri için bir alan açıyorsun. Dikkat! Kalbe yanaşma sakın. Belki aradığın alan ordadır ama orayı asla kullanma. Ne diyorduk. Mekan tamam. İki tarafta geldi ve karşılaşma başlıyor. Önce keşkeler ağır basıyor. Esip gürlüyor resmen.

-Keşke bundan seneler öncesine gitsemde aynı hatayı yapmasam, onu kaybetmesem, diyor. Sonra susmuyor tabi. Hayatımı, moralimi tüm yaşantımı mahvetmesine rağmen keşke hayır demeseydim diyor.

İyikilerden ses çıkmadıkça, keşkelerin sesi dahada yüksek çıkıyor  sanki.

-Keşke gururlu olmasaydım. Aşkta gurur olmaz. İçimden geleni söyleseydim ne olurdu yani? Ne kaybederdim. En fazla kendimi. Ama onu kazanırdım en azından?

İşte iyikiler savunmaya giriyor bu evrede.

+İyiki gururlu davranmışsın.

Peki ne demek iyiki gururlu davranmışsın?

+İyiki; seni seviyorum dememişsin. İyiki söylemeyi değilde hissettirmeyi seçmişsin. İyiki yaşanılanlara sadık kalmışsında, o daldan dala konarken sen onu beklemişsin.

Ee peki şimdi ne olacak? Bir tarafın baskın olması lazım. Eşitliği bozan yine keşkeler oluyor işte ne beklersin.

-Keşke sende onun yaptığını yapsaydın. O sana, yaşadıklarınıza, geçmişinize ve senin düşündeki geleceğe önem vermediği gibi sende aynısını yapıp yolunu çizseydin. Şimdi çizdiğiniz yollar dip dibe değilde birbirinden uzak olurdu, hatırlamaz, üzülmezdin.

+İyiki bunu yapmamışsın! İyiki. Peki ya ayrı yollar çizdiğinize pişman olsaydın? Gururundan yıllardır ödün vermeyen sen, yollarınız ayrılınca mı verecektin sanki? Pişmanlık olacaktı adı. Tenin bekaretini kaybedecekti. Kalbinde öyle. En başta ruhun. İyiki bunu yapmamışsın. İyiki!

-Keşke birazda hissettirseydin, diye bağırıyor birşey. Bu kadar seviyorsun madem gözüne sokmaktan çekinmeseydin. O utansaydı seni senin onu sevdiğin kadar sevemediğine. O düşünseydi ben böyle sevilmeyi nasıl hakettim diye.

+İyiki sokmamışsın gözüne. Ne yapacaktın sanki? Ne olacaktı? İki üç gün sonra tavırları değişecek, seni egosunun sponsoru yapacaktı.

-Hayır yanılıyorsun. Peki ya oda bunu içinde hissetseydi, ya bunun farkını görseydi? Geri dönmez miydi?

+Hayır dönmezdi. Dönemezdi. Çünkü o, sevginin anlamını öğrenmemiş, kalbinin çobanına söz geçirmeyi bile bilmiyor. Hatta o, bunu hissetmenin mümkün olduğunuda sanmıyor. Çünkü o, aşka inanmıyor.
Aşka inanmayan birinin gözleri kördür, kulakları sağır! Hissedemez aşkı iliklerinde. Duyamaz adını seslendiğindeki o masumiyeti. Göremez diğerlerinden farkını. Anlayamaz her gözünü kaçırma sebebinin ağlamamak olduğunu. Hissizdir o!

-Keşke koysaydın kapısının önüne yaşadığınız herşeye dair tüm anıları. Atsaydın öylece. Birşey demesine gerek yok. Görseydi ağzınızdan çıkan her kelimenin bile kağıtlara dökülüp tarih ve saatiyle işlendiğini.

+İyiki yapmamışsın. Görecekti acizliğini. Sevginin tanımını bilmeyen adam, normal bakmayacaktı buna. Eğlence olarak görecekti kendine. Ve sen, elindekileri yitirdiğinle kalacaktın. En azından hala dolabının en arka köşesinde. En azından sana yaşattıklarına bakıp iç çekebiliyorsun ve en azından sana yaptıklarını hatırlayıp tekrar nefrete bürünebiliyorsun.

-Keşke diyorum.. Keşke. Gitmesine izin vermeseydin.

Bir anda boşalıyor etraf. Keşkeler beynimde testlerden kafamı kaldırdığım o dar vakitte zar zor açtığım alanı terkedip gidiyor. Geriye iyikiler kalıyor. Yine birşeyler mırıldanıyor.

+Sen, gitmesine izin vermedin. Çünkü o, giderken sana sormadı. Sen ona bir seçenekte vermedin. O kalmak varken gitmeyi seçmedi. O hep gitmek istedi, ama sen hep onunla kaldın. Hatta o gitti, ama sen hala onunlasın. Şimdi bakıyorsun değil mi? Görüyorsun gönlünün yanaştığı kaçıncı kadınla çekilen resmi. Görüyorsun gidişinin bilmem kaçıncı ayı, senesi. Duymuştun değil mi? Bir ilişkiyi tam anlamıyla geçmişte bırakabilmek için en az ilişkinin yarısı kadar bir dönem geçmesi gerektiğini. Gülmüştün hatta hatırlıyor musun? Ben şuanda kahkaha sesleri duymuyorum. Duyduklarım geçmişin uzun süre sonra ''belki'' okunmak üzere rafa kaldırılmadan önce, sayfaların birbirine değdikçe çıkardığı ses. O bir ses değil. O bir duygu. Hissediyor musun şimdi mutluluğu? Ellerini takip et. Numarasını silen ellerini. Sakladığı mesajları silen, hergün baktığı fotoğrafları imha eden, hergün takip etmekten bıktığı hesapları tek tek silen ellere bir bak. Şurda asılı duran kolye,şuradaki hediye, bu masadaki yüzük? Pardon bir saniye. Hepsi çoktan kalkmış bile. Şimdi anlıyor musun keşkelerin neden bu kadar konuşmasına izin verdiğimi? Şimdi anlıyor musun bunca zamandır neden sustuğumu ve gözyaşlarını dinlediğimi. Bunca zamandır sevemediği her güne küfredercesine sevecek diyordun. ''Oda sevecek.'' Yüzündeki tebessümü özlemişim. İşte bu tam anlamıyla geçmişe gülmek. O sevemiyor ama, sen şimdi hayatının tamamına yerleştirdiğine pişman olduğun, o bir adım daha uzaklaştığında peşinden gitmeye çalıştığın, olduğun yerde kimseyi duymadan görmeden onu bekleyerek geçirdiğin her ana söveceksin.
İyiki sevmişsin. Sevmenin ne demek olduğunu birine öğretmişsin. İyiki ağlamışsın, geri geldiğinde gülmeye doyamamak adına gözünde yaş bırakmamışsın. Ve iyiki, iyikilere keşkelerden çok yer açmışsın.

27 Ekim, 2012

Yaşanmışlık olmadan iddia edilen şey aslında aşk değil hayranlıktır.


Yaşanmışlıklar.

İnsan hayatında o kadar önemli bir yeri var ki, uğruna acı çekmeye değer en önemli şey. Biriyle geçmişi olmayan, belki de hiç şahsi münasebeti olmayan birinin, o kişi uğruna acı çekmesi o kadar mantıksız geliyor ki bana.
Sarılmadığın, dokunmadığın birine. Hatta bunları geçtim, çünkü bunlar önemli olsa da olmazsa olmaz değildir. En önemlisi de kalplerin birbiri için çarpmadığı biri için acı çekmeyi hayatımın her noktasında inkar ederim. Aşık olunacak insanlar vardır. Bir de aşık olunmayacak insanlar. Aşık olunacak olan insanlarla illaki bir şeyler yaşar insan. Çünkü aşk tek kişilik değildir. Daha önce karşılıklı aşk yaşamış olan insanların Aşk acısı çekmesi muhtemel. Evet, aşk karşılıklıdır. Ve yaşanmışlık sonucu oluşur. Tek kişilik ‘aşk’ olduğunu iddia etmek, aslında hayranlıktan başka bir şey değildir. Tipine, konuşmasına, bakışlarına, yürüyüşüne, giyinmesine, hobilerine vesaire sadece hayranlık oluşabilir. Kişiliğimden mi böyle düşünüyorum, bu tartışılır ama ben her şeye aklım ve mantığımla bakıyorum. Aranızda belli bir paylaşım olmadan o kişi için acı çekmek, sadece benim kafamda oluşan bir pürüz değil. Mantıken de çok akıl dışı bir şey. ‘İnsan hissettiklerini bilmez mi?’ diye soranlar elbet olacaktır. İnsanlar kendilerini kandırmayı o kadar ustalıkla becerir ki, zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Var olmayan bir şeyi kendi kafalarında yaratıp, doğruluğunu sorgulanmaz bir yere koyarlar.
1 sene boyunca her gün konuştuğunuz, sürekli iletişim halinde olduğunuz bir insandan ayrılırsın. Aklına onunla konuştuğun zamanlar gelir. Beraber konuştuğunuz konular, birlikte gittiğiniz mekanlar, yaşadığınız  etkileşimler ve yaptığın şebeklikler gelir. Ve özlersin. Ama sadece özlemekten daha önemli bir şey var. O da neyi özlediğindir. İnsanın değeri hayal ettiği şeyler kadardır. Bunu aşk üzerinden değerlendirmemiz gerekiyorsa; insanın acıları, özlediği şeyler kadardır.

                                      ''İnsanın acıları, özlediği şeyler kadardır.''


Aşk’ta tıpkı aile sevgisi gibidir. Karşılıklı aşk yaşadığın bir insan, senin annen, baban, abin, ablan, kısaca her şeyindir. Annene babana duyduğun sevgi, onun senin annen ve baban olmasından kaynaklanmıyor. Her zaman senin yanında olmalarından, seni sevmelerinden kaynaklanıyor. Eğer sizi sevmeseydi, yanınızda olmasaydı onları sevmezdiniz. Saygı gösterebilirsiniz ama sevemezdiniz. Bu konuyu da Aşk üzerinden değerlendirmek lazım. Çünkü ikisi de aynı konu.
Gerçek bir sevgi ile yaşanmışlık işin iki kilit taşıdır. Onlar olmadan aşk tamamlanamaz.
Yaşanmışlık ile gerçek sevgi tıpkı bir binayı ayakta tutan iki kolon gibidir. Bina aşktır. Bu iki kolonlardan biri eksik olursa bina duramaz. Yıkılır. Ama yaşanmışlık olmadan Aşk binasını ayakta tuttuğunu zannedenler, sadece binanın aslında ayakta durmadığı yere bakıp, hayal güçlerini kullanırlar. Yıkılmıştır ama onu düşünerek, yıkılmadığını, hâlâ ayakta durduğunu iddia ederler. Veya bunu kasten yapmayıp, kendini buna inandırmışlardır. Demiştik ya hani, ‘yaşadığı gibi inanmaya başlarlar’ diye…
Kesin hüküm veriyorum. Çünkü hayatta değişmeyen gerçekler vardır. Tanrı’nın olması gibi. İnsanın üstün bir yaratılışla yaratıldığı gibi. Evrenin var olması gibi. Tıpkı aşk konusu da böyledir. Hayatın her noktasında mantık vardır. Descartes, mantığını kullanmayan her insanın aptal olduğunu söyler. Mantık yalnızca yaşanmışlıkların sonunda çekilen acılarda bir işe yaramaz. Çünkü o zamana kadar bir kişinin kalbinin kölesi olmuşsundur. Belki de kalbin onunla birlikte atmıştır. O kişiyi kaybedersen bütün yaşanmışlıklara dair özlemler kalbinin içinde tetiklenir.
Yaşanmışlık olmadan acı çekmek;
yalnızca kendini kandırmaktır.
Uğruna acı çekilecek bir sebep olmadan boş yere acı çekmektir.
Acı çektiğine kendi inandırmaktır.
Ama her ne olursa bu bir gerçek ki, yaşanmışlık olmadan iddia edilen şey aslında aşk değil hayranlıktır.

20 Eylül, 2012

Birşeyim ol istedim sadece.

Birşeyim ol istedim sadece. Çay içtiğim bardağım, yüzümü sildiğim havlum, her gün baktığım aynam. Ne bileyim alışkanlığım ol mesela. Hiç geçme, büyüsem bile gitme. 
Ama şimdi bakıyorum. Ben ne istiyorum diye soruyorum. Cevaplarım çok net. Ama bir bakıyorum, istediklerimin arasında sen yoksun. Senin mesaj atman yok, karşıma çıkman yok. Başkasının olmasın o, aman beni unutmasın, hayır geri dönücek, dönmeli. Yok. Anladın mı. 
İnşallah başkasıyla mutlu ol diyecek kadar da bitirmedim seni içimde. Ama yokluğundada bakımını üstlendiğim özlem duygusunu artık rafa kaldırdım ve tozlanalı aylar oluyor. Sen gelme, gelmemeyede devam et. O duygu artık tamamen yok olana kadarda dönme. Özlem yavaş yavaş terkederken bu bedeni, sen gelip herşeyi mahvetme. 
Her zaman yanımda ol istiyordum, ki yanımdaydın. Ayrıldık. Baktım hala yanımdasın. Ben sana dokunabiliyorum hala. Her gece seninle uyuyorum, seninle uyanıyorum. Yolda bilmem kaç kişiyi sana benzetiyorum. 
Hediyeler alıyorsun artık bana, güzel sözler söylüyorsun, huzur veriyorsun,çoğu zaman mutlu ediyorsun, durduk yere güldürüyorsun. 
Bu anlattıklarım sen değilsin. Sen sadece hayatımdaki her erkeğin zaman zaman kişiliğine bürünüyorsun. Sıradansın anladın mı. Meğer başından beri böyleymişsin de farkında değilmişim. Tepeme çıkmanı nasıl büyük bir iş olarak görüp birşey zannetmişim bilmiyorum ama pişman değilim. İyiki girmişsin hayatıma. Sen olmasan sıradanlık nedir bilemezdim değil mi. 
Sen olmasan; ufacık bir hoşlantının aşk zannedilip senelerini verecek kadar göz boyayacağını bilemezdim.
Bunları öğrettiğin içinde teşekkür ederim. Var olduğun içinde, şu an içimde var olmadığın içinde. Çoktan gitmeliydin bu kalp sana dar geliyordu ama farkında değildin. Biraz geç olsada yapman gerekeni yaptın ve sonunda gittin. Gidebildin. 
Birşeyim ol istedim sadece diyorum ya. Şu anda hiç birşeysin. Bu kadar beklemezdim gözümden düşmeni ama, bence hakettiğin yerdesin.

                                                        Bayan Sobe

18 Eylül, 2012

Bırak büyümesin.

Yokluğunu uzun süredir bu kadar derinden hissetmemiştim. Bu kadar tutmamıştım içimde sensizliği. Hep dışa vuruyordum bir şekilde. Adın geçtiğinde kim olursa olsun kafamı çevirip bakarakta olsa yapıyordum bir şekilde. Hala onun adını duyunca dönüp bakıyosun diye kızdıklarında anlıyordum her defasında döndüğümü. Birinde bile seni göremiyordum ya neyse. Baksana bir. Önce kendine bak. Ne haldesin nerelerdesin haber ver. Sonra bana bak. Yanımdakilere bak. Yalnız değilim görüyor musun? Senin vermediğin değeri verenler var artık. Hediyelere boğuluyorum aylardır. Bugün bir yenisi daha eklendi bunlara. Aldığım hediyeyi koyuyordum ki yerine, seninkinin yanına koyduğumu farkettim. Yeri orasaydı ne yapsaydım. Seninki kapalı bir kutuda dolabın en kuytu köşesinde olmalıyken ordaydı. Farkında değildim. Elimi sürmediğim için değil, elimi sürmeye korktuğum için farkında değildim orda olduğunun. Baktım şöyle. Seninki baya eskimiş. Eski parlaklığını yitirmiş. Elime aldım inanamayıp. Bu kadar eskidi mi gerçekten? Eskiyebilir mi? Bizde böyle parlaklığımızı yitirdik mi?
Şansa baksana. Yine karşımda sana en son ağladığım, kendimi tanıyamadığım ayna var karşımda. Üstümdede o gün ki elbiselerim. Kokumda aynı. Evet kokum. Kokum aynı. Birtek seninkine karışmış olması gerekirken başkasının ki sinmiş üstüme. 
İşte burda yine aynı aynanın karşısında başlıyorum ağlamaya. Ev boş. Yankı yapıyor sesim. Nerdesin be sen nerde ne halt yiyosun diye diye ağlıyorum. Kelimeler tam çıkmıyor ağzımdan. Ben bile ne söylediğimi anlamıyorum. 
El üstünde tutsalar bile beni herkesi aynı kefeye koymuşum çoktan. Yüzsüz diyorlardır arkamdan eminim. Gönül terazisini duydun mu sen hiç. O terazinin bir tarafında sen, bir tarafında diğer herkes. Ve diğer kefeye her neyi, her kimi koyarsam koyayım olmuyor. Yerin dolmuyor. Çok tanıdık bu laflar. Çok klasik. Sıkılıyorum bazen bunları demekten. Neden hep aşk şiirleri, romanları biryerden öteye gidemiyor diyordum. Gitmiyormuş. Gidemiyor. Aşkın anlatılacak yanını anlatıyorum zaten. Gerisi insanın içindeymiş meğer. 
Herkesin içinde kimseye açmadığı bir köşeye gizlenmiş yarım duygular varmış aşka dair.
Hediyeni bıraktım elimden. Uzaktan bile farkediliyor ne kadar eskidiği ama anlamamışım. Yakından bile farkediliyor ne kadar eskidiğimiz ama anlamamışız. 
Böyle işte. Ne dememi istersin başka. Dön. Gel. Özledim. Bunlara gerek yok. Yanımdayken aklının bir başkasında olmasına dayanamam ben. İntikam için geri dönmenide kaldıramam. O yüzden sen sadece, sadece sev. Sev olur mu. Beni sev. İçinde bir yerlerde sev ama söyleme. Yinede koyma bir başkasını olur mu yerime. 
İşte böyle. Gökyüzüde ağlıyor benimle bak. Daha hızlanmadı henüz çiseliyor. Ama ben çoktan suladım içimdeki özlemi. Yeşerttim. Büyüttüm. Sıra yağmurda. Oda sulayacak çiçekleri. Yeşerecek,büyüyecek çiçekler. Ve belki sen onlardan birini koparıp el kızının saçına takacaksın. 

O zaman ağlamıyorum ben. Özlem kurusun içimde. Gökyüzü ağlamasın. Çiçekler büyümesin. Büyümesin. Eğer sen gidip bir başkasına vereceksen benim suladığım, benim yeşerttiğim o çiçeği. Bırak büyümesin.

Yağmur ağlamasın. Ben ağlarım. Özlemim boyumu aşsın. Ama yağmur yağmasın. Yağmasın. Bırak o çiçekler büyümesin.

                            Bayan Sobe

17 Eylül, 2012

Ben değil, sen değişeceksin.

Ben değil sen değişeceksin. Neden nasıl diye sorma boşuna. Anlattığımda anlayacaksın nasılsa. Kafanı karıştırmadan anlatmayı isterdim ama bunu yapmayacağım. Ben değil sen değişeceksin ne de olsa.

En başta benim bu güne kadar seni herşeyinle kabul etmemi hatırlayacaksın. Bana buna rağmen tahammül edemediğin her güne kızacaksın.

Sesimi duymak için aradığın günlere inat artık mesajlarıma cevap vermeyişlerine küfredip, senin yerine başkalarıyla konuşmam batacak sana.

Konu sen olduktan sonra herşeyi yapabilecekken bile başkalarını tercih eden sen, gün gelecek geri döneceksin olduğumuz yere.

Ben seni hala beklerken iş işten geçmiş olacak ama sen farkında olmayacaksın bile.
Her defasında inat, hırs ve öfkenide yanına alıp gelişlerin bitecek birgün. Ne zaman aşkı hissetmek isteyeceksin, o zaman aşkın yerine gelen o üç harf tek kelime gösterecek kendini. Acı. 
Tanıdık gelecek sana başlarda. Ben ona bu acıyı çok çektirdim diyeceksin. Ama bana çektirdiğini değil ondan daha beterini yaşayacaksın.

Özlem duygusunun varlığını öğreneceksin. O duyguyu hergün iliklerine kadar hissedeceksin. 
Üşüyeceksin durduk yere. İnanamayacaksın gözlerine titrediğini görünce. Sonra bir çift el isteyeceksin yanında. Hepsi ısıtmayacak. Anlayacaksın, olacak zamanla.

Kat kat battaniyelere sarılsanda üşümeye devam ettiğinde anlayacaksın.
Kafanı telefona eğip cevapsız kalan mesajlarını görünce anlayacaksın.

Benim istediklerime burun kıvırıp değer vermediğin her lafım geçmişte kalacak, ne kadar istemesende mecbur kalacaksın bir başkasının dediklerini yapmaya.

Dokunmaktan zevk alan sen, artık birşey hissedememeye başlayacaksın. Senin için eğlence olan şey, tek bir arzuya dönüşecek. 

Kalbini kullanmayı hep unutan sen, bu defa kontrol altına alamayacaksın. 
Çarpıntıları hissedecek önce anlam veremeyecek sonra da bırakamayacaksın.
Gece aniden rüyalarından o asla kullanmadığın iki kelimeyi söylerek, ben aslında seni seviyodum diye inleyerek uyanacaksın.

Sevmenin ne demek olduğunu çok geç anlayacak, sevginin kaynağını erkenden kaybedeceksin.
Sende o kayıpların boşluğunda boğulacak,üşümek isterken bu defa terleyeceksin.
Sıkıntı basacak. 
Ben adını duyduğumda ağlıyordum da kulağına gelince gülüyordun ya hani, ağlamayacaksın korkma. Çünkü gözyaşların çoktan bitmiş olacak. 

Sesin titreyecek. Eskiden arayıp saçmalamaya bayılırdın telefonda. Şimdi sesinede güvenin kalmadı, kendine güvenin çoktan terketti gitti. Geriye ne kaldı diye düşünürken yine ben gelicem aklına. Sonra benimde gittiğimi farkedeceksin zamanla.

Ben nasıl alıştıysam sana,seninle mutlu olmaya ve sensiz mutsuz olmaya. Sende alışacaksın gittiğime. 
Seninde gözlerin arayacak beni geçtiğimiz her sokakta. Zaman her zamanki gibi ilerlerken sana hızlı geçiyor gibi gelicek. Zamanı durdurmak hatta geri almak isteyeceksin ama beceremeyeceksin. 
Ne akrep yerinde duracak yelkovanıyla, ne ben yerimde olacağım eskisi gibi.

Ben değil, sen değişeceksin. Sende benim gibi yokluğumun varlığında sürüklenirken birgün tükeniceksin.

                                        Bayan Sobe

Pişmanım ben. Çünkü;

Pişmanım ben. Neden diye sormadın bu güne kadar. Cevabını bilmediğimden değildi suskunluğum. Peki sen neden sormadın. Sana ne kadar yenik olduğumu göstermek istemedim ben. Bu yüzden duygularımı kitleyip koydum en dip köşeye. Senin sormanı beklemeyeceğim ben. Anlatıyorum şimdi iyi dinle.


En başta, seni hayatıma dahil ettiğim güne pişmanım. Beni mutlu etmene izin vermeme. O mutluluğu hiç birşeye değişmememe ve sürekli özlememe. Özlemek. Sadece mutluluğu değil senide özlüyorum ben. Mutluluğun öznesi sendin çünkü unuttun mu. Hatta öyle ki, senin sebep olmadığın mutluluğu bile haketmiyorum ben. Garipsiyorum. Hakkım değilmiş gibi. Veya bana başkasının yabancı olmasından dolayı sanki mutluluk harammış gibi.
Sonra neye pişmanım biliyor musun. Sana dokunduğum güne. Ve bana dokunmana izin verdiğim güne. Nasıldı. Nasıl birşeydi hatırlasana. Kavganın ortasında dudaklarının dudaklarıma değmesi nasıldı. Yanımdan geçtiğinde kokun diyerek geri dönmen nasıldı. Gözümden yaşlar akarken sadece uzaktan bakıp yanına gelmemem ve senin ısrar edememen nasıldı söyle be adam. 
Devam edelim. Pişmanlıklarımın en büyüğü belkide. İki yabancıyı oynamamıza göz yummam. Buna alışmam. Karşı çıkmadan seni rolünü yaparken izlemem ve hiç birşey olmamış gibi beklemem. Bize yakışan rol bu değil. Bizim olmamız gereken şey bu değil. Hatta en son olmamız gereken şey iken ''iki yabancı'', şimdi bu role kaptırmış hatta buna göre yaşar olmuşuz. 
Seni özlediğim güne pişmanım. Sana alışmama pişmanım. Kendimi sana alıştırmama ve ne yaparsan yap gururuna yenilmeyip geri dönmene pişmanm. Dönmeseydin ya. Belki şimdi çoktan.. Unutmak mı. hayır sanmıyorum. Yani ben şunu kastediyorum. Belki çoktan, alışırdım.
Sana nasıl alştıysam yokluğunada alışırdım belki. Olmadı kendimi kandırırdım nolucak sanki. Ama onada izin vermezdin sen.
Gelelim şarkılara. Seninleyken dinlediğim şarkılar ayrı, yokluğunda dinlediklerim farklı. Hepsi her dinleyişte aynı hissi veriyor. İlk gün ki tazeliğiyle. Seninle dinlediklerim heyecanlandırıyor, yüzüme o şapşal gülümsemeyi otutturuyor ve istemeden gözlerim parlıyor. Yokluğundakiler mi? Dış dünyaya kapatılmış duyular, bakar kör gözler ve titrek bir ses. İkisininde tek ortak yanı şarkı bittiğinde bitiyor mutluluğumda, hüznümde.
En azından bitiyor. Sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum. Mutluluğun gidişine ağlarken, hüznün vedasına gülüyorum. 
Attığın her mesaj. Güldüğün her olay. Ağlayacak olup kendini tuttuğun her an. Gözümün içine baktığın her gün. Gülüşüne sebep olduğum her dakika. Tenimin tenine değdiği her saat. 
İşte pişmanlıklarım. İşte bu ben. Ve bana bunları yaşatan adam sen. 
İşte gerçek. İşte kabul edemediğim tek gerçek.
Sevinmelisin diyorlar anlamıyorum. Meğer şuymuş melese.
Sevinmeliyim. Çünkü pişmanlıklarım, aslında tekrar yaşamak isteyeceğim kadar güzeldi.

                  Bayan Sobe

14 Eylül, 2012

Erkeklerden Kızlara - Tavsiye-Bölüm 2


Genel istatistiklere baktığımda genellikle en çok tavsiye köşesinin tıklama aldığını gördüm ve bununla ilgili ne eklesem diye düşünürken bir sitede gülünç bir tavsiye listesi buldum sizinle paylaşıyım dedim. Her insan farklıdır diye bir söz var bizi farklı kılan kendimiz olmamız burdakilere kulak asmayın kendiniz olun, ben güldüm sizde gülün diye paylaşıyorum :)

1. Alkış vaadlerine aldanıp teklif eden taraf olmayın.

2. Size teklif edildiğinde aklınızdaki cevap evet bile olsa pazarlığa hayırla başlayın.
Belkiyle devam edin. Fakat naz yapıcam derken de b.kunu çıkarmayın.

3. İletişim sırasında eski sevgilinizden bahsetmeyin.

4. O aramıyorsa aramayın.

5. Kapris yapacağınız konuları özenle seçin, herşeye kaprisi herkes kaldıramaz.

6. Bu da yedekte dursun mantığıyla oyaladığınız kurbanlarınızı fazla ihmal etmeyin.

7. Bu tavsiyeleri duyan hemcinslerim beni öldürürse arkamdan bir fatiha okuyun.

8. Partnerinizin en az bir alandan sizden üstün olmasına izin verin.

9. Bir arkadaşda değinmiş yemek yapmayı öğrenin ve unutmayın kek yemek değildir.

10. Ara sıra küfredebilirsiniz ama çok abartmayın. Erkekler o muhabbeti kendi 
aralarında zaten yapıyor. Sizle de farklı bişey olsun.

11. Unutmayın zor elde edilen şey değerlidir. Size ne kadar yatırım yaparsa o kadar zor vazgeçer.

12. Seni doğal halinle seviyorum yalanına inanıp paçoz paçoz dolaşmayın. Her zaman bakımlı olun.

13. Göz makyajı en can alıcı silahınız. Bunu iyi kullanın.

14. Kaşlarınızı alırken nerede duracağınızı bilin. Kaşsız bir kız tek kaş bir kız kadar itici oluyor. Hayır beceremiyorsanız birine yaptırın. Kökü bende rahatlığından vazgeçin.

15. "Bu sana çok yakışmış" yorumuna inanmayın. Erkekler çoğu zaman aksini söyleyecek cesarete sahip değildir.

16. Güzel olduğunuzu düşünmeniz sizi güzel yapmaz. Yolda yürüken kaç kişi yiyecek gibi bakıyor siz onu sayın. Ama yedirmeyin.

17. Partnerinizi güzel kız arkadaşlarınızla tanıştırmayın. Çirkinler serbest. Erkek bu meyleder. Siz de kıskanırsınız. Gerginliğe gerek yok.

18. En yakın kız arkadaşınızın sevgilinizle ilgili kötü sözlerine kulak asmayın. He deyin geçin. Kesin kıskanıyordur. Alışması için zaman tanıyın. Her ayrıntıyı anlatıp kızı çatlatmayın. Ama asla kalbini kırmayın. İlişki bitince sizi o teselli edecek.

19. Sevgilinizin erkek arkadaşlarını sevmeye çalışmayın. Neden bilmiyorum ama olmuyor. Onların yanındayken sıkıldığınızı belli etmeyin yeter. Ara sıra onlarla buluşmasına izin verin. Ve kesinlikle gözünüz arkada kalmasın. Dışarda kalabalık bir grupla takılan bir erkeğin aldatma ihtimali sıfıra yakındır. Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Çok iyi biliyorum. Ampirik bilgi kendi imalatımızdır.

20. Sevgilinizin ailesinden biri ile tanışmak için ısrar etmeyin. Bu erkek açısından ilişkide önemli bir paradigma değişimidir. Korkutmayın çocuğu. Ha hiç yanaşmıyosa da anlayın ki ciddi düşünmüyor.

21. Paraşütünüzü takın. Sona hazırlıklı olun. İltifatlarla hediyelerle günde elli kez aramalarla ayaklarınız yerden kesilecek ve bulutların üzerinde dolaşmaya başlıyacaksınız.
Ancak unutmayın bu yüzyılın aşkları kısa yaşıyor. İlişki bittiğinde bulutların üzerinden düşeceğinizi aklınızda tutun ve paraşütünüzü takın.

22. Sevgiliniz daha sık "bana güven" demeye başladıysa bilin ki aldatılıyosunuz.

23. Ona duyduğunuz güven eksikliğinin özgüven eksiklğinden kaynaklandığı palavradır. En taş hatunlar bile aldatılır. Bunun özgüvenle ne alakası var.

24. Aldatıldığınızı düşünüyorsanız bunu belli etmeyin. Hatta daha serbest bi faza geçin. Şöyle bir gevşesin saf. Açık vermeye başlasın. Sonra tepesine çökersiniz.

25. Bir kere aldatılıp ilişkiyi bitirmediyseniz erkek bunu açık çek olarak görür. Kesinlikle ikincisi üçüncüsü olur. Ha bana uyar diyorsanız da, ben riski söyleyeyim. Siz ona göre 
daha bir iyi korunun.

26. Asla ama asla sevgilinize kocacım demeyin. Bunu sizden o istese bile. Bu kadar net söylüyorum. Dün şahit oldum böle bir olaya. Kusmadım ama hala midem bulanıyor. Neydi o öyle. Konsomatrisler gibi.

27. İllaki bize özel birşey olsun diye fazla kasmayın. Yaratıcılık saçmalamak değildir.
Canım bebeem kuzum itim ne geliyosa ilk aklınıza onu kullanın gitsin.

28. Kız adama "ayı yogişim" diyor bin kişinin içinde. Yazıktır. O da az çok karizma sahibi bir adam. Yıkmayın dünyasını.

ALINTI.

Mutsuz günlük.

Yatakta oturuyorum. Gözlerimi diktim tavanın renksiz boşluklarına. Resmimiz olmadığı için ben çiziyorum resimlerimizi. Gözlerimle çiziyorum. Gözyaşlarımla boyuyorum. Ama silemiyorum. Her boş duvar davet ediyor beni hayallerimi boyamak için. Sadece nefes aldığımın farkındayım. Onun dışındaki tüm duyularım sana çalışıyor. Yatakta doğruluyorum. Saçlarımı salıyorum boynumun solundan. Sonra gülüyorum. Sen tam öpecekken saçlarımı atardım boynuma. Öpemez, kızardın. Alıp sağıma doğru sallandırıyorum saçlarımı. Ayna alıyorum elime. Bakıyorum. Senden sonra uzamış epeyce. 
                                        ***
Panomda asılan kolyelerimin arasında bir not görüyorum. Kaç sene önceden. Saklamışım. Şaşırıyorum. Hergün gözümün önünde olduğu halde görmediğime şaşırıyorum. Ve sana ayırdığım boş çerçevemin içine yerleştiriyorum. Odama giren her meraklı gözden saklanabilecek bir yere koyuyorum.
                                        ***
Bir kutu buldum.İçinde ne olduğunu bilmiyormuş gibi heyecanlanıyorum. Sonra aslında içinde  sana ve bana ait olan herşeyin, her anın, her dakikanın olduğunu bildiğimden heyecanlandığımı farkediyorum. 5 yaşındaki çocukların sahnede heyecandan ağlaması gibi, kutuyu açınca gördüğüm kalabalıkla ürkek bir şekilde titreyerek ağlıyorum. Elimde bir makasla alıyorum kutuyu önüme.
                                        ***
Bir sene önce tutmaya çalışıpta tutamadığım, olmayan mutluluğumdan inatla bahsetmeyip hep seni anlattığım defterden birkaç satır. 5 dakika önce aynılarını yapmayı denedim. Önce uzandım yatağa. Ama ne çizebildim, ne boyayabildim resmimizi. Doğruldum yatakta. Saçlarımı atacakken boynuma, duruyorum bir an. Alıyorum elime aynayı. Ensemdeki saçları yolarcasına başlıyorum ağlamaya. Senden sonra vazgeçmişim onlardan.

Panoma bakıyorum. Üzerinde senden sonra senin yerine koymaya çalışıp koyamadığım o yabancı adamla olan resimlerimiz takılıyor gözüme. Şaşırıyorum. Hergün gözümün önünde olmasına rağmen bir türlü sevemediğime şaşırıyorum. 

Meraklı gözlerden sakındığım o çerçeveyi arıyor gözlerim dört duvar arasında. Buluyorumda,  içini boş görüyorum. Elime alıyorum inanamayıp. Kıymışım o senelerin kokusunu barındıran küçücük kağıda. İçi boş bir şekilde yerine koyuyorum.

Şimdide kutuyu her zaman sakladığım o dolabın kuytu yerine uzatıyorum kafamı. Heyecanlanıyorum. Seneler sonra seninle karşılaşacakmış gibi heyecanlanıyorum. Sonra aslında orada olmamandan korktuğum için heyecanlandığımı farkediyorum. Rüyasında düşecek gibi olup sıçrayarak uyananların terle karışık buğulu gözlerindeki ifade var yüzümde. Düşeceğimi sanıyorum ama düşmüyorum. Ayaklarım yere bassa bile bu, kutunun içindeki her kağıt parçasının parça parça oluşunu değiştirmiyor. Titreyerek ağlıyorum.

Gökyüzünün perdeleri var derdin ya hani bana. Sen o perdeleri kapattın. Ben günden güne karanlıkta kayboluyorum. 

                             Bayan Sobe






13 Eylül, 2012

Farkında değildin.

Acı çekiyordum. Öyle ki daha kötüsü olamazdı bizim için. Aradım seni. Unutamadığım yere çağırdım seni. Bana bir kolye hediye ettiğin sahil kenarına. Gelirken kolyemide takmıştım, içine resimlerini koyduğum kolyeyi.
Buluştuk sahilde. O kadar çok plan yapmıştım ki seni gördüğümde nutkum tutuldu. Planlarının içine duygularımı katmayı unutmuştum. Seni görüp sesini duyduğumda elimin ayağımın karışacağını katmayı unutmuştum. Vazgeçtim tüm planlardan, içimden geldiği gibi davranacaktım. Uzak duruyordum senden. İçim içimi yiyor ama uzak duruyordum. Aslında kokunu içime çekmek için canımı verirdim ama olsun güçlü durmalıydım. Gel dedin bir kayaya oturduk. Bir sigara uzattım. Bir tane de kendime yaktım. Sonra başladım anlatmaya.
Kanka ya dedim. ''Bir adamı çok sevdim lan ben.'' Sende beni sevdiğini söylüyordun bir zamanlar. Sonra sen sevmekten vazgeçtin işte. Şebek gülüşünü de aldın ve gittin. ''Ama ben ne sevmekten ne ondan vazgeçebildim'' dedim. ''O, ne kadar sevdiğimin farkındaydı oyun oynadı benimle'' dedim. ''Nasıl olsa elinin altındaydım o yüzden ara sıra gelir  giderdi benden'' dedim. Unutamadım be kanka diye devam ettim. 2. sigarayıda yaktım. Gözlerim çökmüştü, sanki cümleleri ben kurmuyordum. 3. sigarayı yakarken sen aldın elimden yeter içme dercesine. İsyan ettim. Zaten o adam beni öldürmüş bırakta içeyim dedim. Derken 4-5-6 ard arda geldi. Sen bakıyordun sadece diyecek lafın yoktu baktın, baktın. Her zamanki gibi işim var dedin ve gittin.
Kaldım orada. Denize baktım, bir zamanlar el ele yürüdüğümüz sahile baktım. Ağladım, ağladım, sonra ölesiye sustum.
Bir daha kimseyle konuşmadım. Tek dert ortağım bir kağıt bir kalem olmuştu. Boş gözlerle bakar olmuştum insanlara. Bakıyor ama hiç bir şey göremiyordum. Aşık olmaya korkuyordum. Herkesi onun yerine koymaya çalışıyor ama kimseyi koyamıyordum. Ondan başkası olmasın istiyordum.
Yıllar geçti, tekrar sevdim, sevildim. Ama şuan parmağımda yüzüğünü, kalbimde sözünü taşıdığım adamı bile koyamıyorum yerine. Sevemedim senin kadar. Aşık olmadım. Sana bile anlattım onu. Ama farkında değildin. Kaybettiklerimin. Ben seni kaybetmiştim. Sense kendini. Farkında değildin.
         
                                                                Renksiz Kalem

Zorlanıyorum inan

Gözyaşlarımla başlıyorum bu satırlara. Unutamadığım ve beni sevemeyen sen için süzülüyor bu yaşlar yanaklarımdan.
Her gün çabalıyorum kendime sözler veriyorum onu unutucaksın diye geldiğim noktaysa bi faciadan ibaret. 2 gün önce arkadaşa demiştim bi sevgilisi var kesin diye içime doğmuştu ama demek ve görmek çok farklıymış şimdi anladım. Ağladığım sen değilsin hala unutamamış olmam. Hıçkırık seslerimin uzaklardan duyulacak kadar sesli olması ve benim nefesimin yetmemesi. Aylar sonra yine senin için ağlıyor olmam ama bunca şeye rağmen seninle değil bir blog sayfasıyla konuşmam. Ne çok anlattım kağıtlara seni,kalemler bitti, benim aşkım, hüznüm, acım bitmedi. Ama sen nereden bileceksin ki aklına bile gelmeyen benden sanane ki. Ne güzel kandırmışsın beni ah ne salakmışım, salağım. Lan senin 1 ay önceki seni seviyorum mesajların duruyo be. Neden yalan söyledin ki o kadar mı çaresizdim. Bu kadar mı acınası durumdaydım gözünde.Bak şimdi bende acıdım halime. Anlat başka ne gördün? Kim vardı karşında. Gururunu bile senin için ayakları altına alan kız mı? Bırak ayakları altına almayı o kelimeyi sildim ben sözlükten, unuttum anlamını. Sen unutturdun bana. Seninleyken her şeyi unutmak öylesine kolay ki keşke seni unutmakta kolay olsaydı.
                                   
                                                                           Renksiz Kalem

08 Eylül, 2012

Yasladım sırtımı.

Kapındayım. Kalbinin köşesinde beklemekten yoruldum kalktım kapına geldim. Ne oldu? Beni kapıda bekletmekten zevk mi alıyorsun. Açsana artık. Ağaç oldum. O kapının ardındaki her duvarda parmak izlerimiz var. Her santimetre karesinde kokum var. Yastığında kalan saçlarım var. İzlediğimiz filmler duruyordur hala. Daha izleyeceklerimiz var. Birlikte yaptığımız yemeklerin tadı başka oluyordu hani. Daha sana yapacağım yemekler var. Hiç ayak basılmamış yerlere gidip mutlu olmayı becerebiliyorduk biz. Sebepsiz yere gülebiliyorduk mesela. Durup dururken ağlıyorum sanıyordun sen. Senin yanındayken ki mutluluğum hep devam edecek sanıyordun. Geçiciydi. Sadece senin yanında tam anlamıyla gülüyordum. Mutluydum ben. Geçmesinden korkuyordum. Üstümüzden bir rüzgarın geçmesinden. Aşkın bizden gitmesinden. Seni kaybetmekten. O an geçiciydi. Geçicekti dakikalar sonra. Sen ve ben her an geçmişte kalabilirdik. Bundan korkuyordum. Sarılamıyordum boynuna. Yoksa sana çok değer verdiğimi anlayıp davranışlarını değiştirecektin. Aynı anda sızıp kaldığımız koltugu hatırladın mı? Birlikte uyuyacagımız saatler var daha. Kucagına alıp gezdireceğin koridorlar var. Birlikte sığamayıp eğileceğimiz kapılar var. Bana açman gereken bir kapı var. Bekliyorum. Zil çalıyor. Duymuyor musun? İçeriyi dinliyorum. Ses gelmiyor. Evde mi değilsin yoksa. Ama bugün cumartesi. Sen hep evdesindir. Bu saatlerde benimsindir. Tamam biz ''biz'' olamasakta hala, geldim bak aç kapıyı. Söyleyeceğim iki çift laf var. Seni sevmeyi özlemişim diyeceğim mesela. Kendimi tutamayıp boynuna atlarım en fazla. Ağzının payını vermeliyim sana. İçeride misin duymuyor musun ne. Ağaç oldum beklemekten. Bu günü, bu anı erteleyemem. Ertelesemde içimden geçenleri yüzüne söyleyemem. Cesaretim var bugün aşka anlasana.
Tamam bende beklerim öyleyse. Al bak oturdum mermere. Yasladım sırtımı kapıya. Yasladım sırtımı hayallere, geçmişimize, anılara. Açmanı bekliyorum hala. Asansörün kapısı açılıyor. Sen mi geldin yoksa. Yüzümdeki mutluluğu ben bile görememiştim daha önce. Bir kadın geliyor. Elinde çantası. Tanıyamıyorum ama olduğum yere doğru yürüyor. Bana doğru. Anılarımıza doğru. Buyrun? diyor.
-Eve bakmak için mi gelmiştiniz?
Anlayamıyorum o an. Ev? Ne evi. Geçmişimin üstüne kitlediğin o kapıda 3 saat beklediğim ev mi?
-Anlamadım? diyebiliyorum sakince. Sakinim çünkü kafam durmuş. Düşünemiyorum.
-Henüz cama ilanı asmadık ama internetten görmüş olmalısınız, evi gezmek istemez misiniz?
Elindeki ruloya baka kalıyorum. Anılarımızı satmak için asacağı o kağıt elinde işte. Hafif buruşuk.Gözlerimle konuşuyorum adeta. Ağlasam anlamaz. Konuşsam anlatamam.
-Burda oturanlar?
-Onlar gitti. Uzun süre oldu ama nedense satmaya yeni karar verdiler. Alıcısıda çıkmadı zaten.
Onlar gitti diyor. Taşındılar desene be kadın. Gitti deme bana. Gitmekten nefret ederim ben. Benden gidilmesindende nefret ederim. Uzun süre olamaz. Birkaç gün önce bu kapıyı beraber açıp giriyorduk gibi geliyor bana. Ama sen. Gitmişsin sevgilim? Hiç birşey dememişsin? Ben hangi rüyamda seninle sevişirken terkettin burayı. Ne ara? Alıcısıda çıkmamış daha. Asmasın şu lanet kağıdı o cama. Satma anılarımızı. Bak kimse bizim gibi yaşatamayacak bu dört duvarda aşkımızı. Geri dönme şansın var hala.
-Evi gezmek istemiyorsanız ayrıntılara int.. İyi misiniz?
İyi miyim sence? Sen o kitlediğin kapının ardına neler sakladığını biliyor musun ki.
-İyiyim.
O kapıyı kapamasanda olur. Boş duvarlar tanıyor beni hala. Onlarla vedalaşayım bari. Kapatma o kapıyı kapatma işte.
-İyi günler.
İyi geçicek günlerim emin ol. Şimdi tekrar oturdum mermere sevgilim. Yine yasladım sırtımı kapıya. Bu defa içerde satılık bir aşk var. Aşkımız satışa geldi sevgilim. Sen sattın. Ben alıyorum. Benimle birlikte büyütmeye götürüyorum. Ağlayacağım zamanlar var daha. Özleyeceğim zamanlar verdin giderken bana. Güle güle git sevgilim. Aşkımız duvarsız bir evde yaşamaya devam ediyor.

                               Bayan Sobe

Olsada, olmuyor işte.

Uzun bir ara verdim. Sana. Seni düşünmeye. Ve yazmaya. Bazen sadece hissetmeyi seçtim. Yetmedi. Kelimelere dökemediğim sürece ne hissettiğimi bilmiyormuş gibiydim. Ve yine burada buldum kendimi. Özlemişim yazarken gözlerimin dolmasını. Kokunu burnumda hissetmeyi. Seni içimde hissetmeyi. Herşeyi.
En başta seni özlemişim. Varlığına alışıp yokluğunu hissetmeyi özlemişim. Canımın yanmasını istemişim bugüne kadar. Seni kaybeden bendim, bedelini ödeyecektim. Hayır. İkimizde suçluyduk. Ama buna rağmen bedelini ödeyen bendim. İki kişilikti acım. Bitmiyordu. Senin acın katlandıkça benim canım yanıyordu. İyi değildim son zamanlarda. Hiç iyi değildim. Sen güldükçe ben ağlıyor, bitince birde kendim için ağlıyordum. Kulağıma kulaklığı taktım geçen gün. Senin için ağladığım o aynanın karşısındaydım yine. Bir türlü alışamıyordum işte. Ağlamaya alışıyordum da, bu kadar değişmeme, beni değiştirmene alışamıyordum. Aynayla konuşuyordum. Baktım yetmedi. Gözyaşlarımla konuşmaya başladım. Karşımda olsan elimde titreyen su dolu bardağı yüzüne savuracak kadar nefretim olsada, olmuyor işte. Arasan yüzüne kapatacak kadar kızgın olsamda, olmuyor işte. Sahte arama yaptım birkaç kez. Çalıyor telefonum. İstediğim zaman arıyorsun sen mesela. Senin adın yazıyor ekranda. Açıyorum telefonu. Sessizlik. Sahte olduğunu unutuyorum bazen. Sanki aramışsında susuyormuşsun gibi. Susuyorum bende. Susuyoruz karşılıklı. Sen başkalarıyla kahkahalar atıyorsun. Ben seninle susuyorum. Sensizliği dinliyorum. Sessizliğe ağlıyorum. Sonra başlıyorum bağırıp çağırmaya. Durmadan konuşuyorum. Sussam sesini duyacakmışım gibi. Ama susmuyorum. Sesini duymaya muhtaç olsamda, olmuyor işte. Duyamıyorum. Yüzünü görmeye hasret olsamda, olmuyor işte. Söyleyemiyorum. Kokunu içime çekmem farz olsada, olmuyor işte. Dokunamıyorum. Olmuyor sevgilim. Senden habersiz başka bir güneşe uyanıyorum burda. Senden uzak başka bir yastığa baş koyuyorum. Numaranı istemeye yüzüm yok başkalarından. Utanıyorum. Yinede her an kokunu özledim diye mesaj atacaksın sen. Ben her sabah senin kokunu sıkmayacağım sol bileğime. Kokunada sanada hasret kalmayacağım. Bitecek desemde, bitmiyor işte. Seviyor olsanda, olmuyor işte. Biliyorum. Rüzgar eserken götürdüyse seni, geri getirmez uzun süre.

                      Bayan Sobe

30 Ağustos, 2012

Eski sevgilimin, yeni sevgilisine. Son söz; Mutluluklar.

Beni iyi dinle. Eğer ağzın kulaklarına değilse duymana bir engel yoksa iyi dinle tamam mı. Sen şimdi onun yanındasın. Bir zamanlar benim olanın yanında. Benim ait olduğum adamın yanında. Genelde hep seni benim gibi sevmeyecek,gözünü aç ile başlar cümleler. Gözünü açman gerekiyor. Evet burası doğru. Başka bir doğru daha var. Şüpheye yer olmayan,herkesin anlayamadığı ama emin olman gereken bir gerçek var. O kadar gerçek ki artık bana verdiği zarar dışardan farkediliyor. En basidinden yemeden içmeden kesildim. Zayıfladım. Gözlerim kan çanağına döndü. Uyu diyorlar, uyuyamıyorum. Şimdi seni bu hale getiren ne diyeceksin. En baştada sevgilinin eski sevgilisi sana bu satırları neden yazıyor diye şüpheleniceksin. Bırak şimdi şüpheyi, unut kim olduğumu yanındaki adamın yaptığı gibi. Çünkü o, o seni seviyor. Bu cümleyi yazmak için günlerce hazırladım kendimi.Yan yana ilk resminizi gördüğümde ihtimal vermedim. Bizim hiç resmimiz olmayışınada takılmadım. Attım içime. Ortak arkadaş grubumuz sayesinde aynı ortamda bulunmak zorunda kaldık birgün. Gözümde büyüttüğüm,umutlarla süslediğim o gün tüm hayaller yok oldu. Önce gözümü ayıramadım telefondan. Senin rsimlerinle doluydu. Ve beş dakika arayla eline alıp şöyle bir bakıp masaya koyuyordu. Resmine mi bakıyordu,mesaj mı bekliyordu bilmiyorum. Ne farkeder ki. Bana cevap bile atmaya üşenirdi. Birkez göz göze gelebildik. O, hiö ayırmadığım gözlerime birkez baktı o kadar. O an durdu dünya. Çünkü ben yoktum. Ben yoktum artık o gözlerde. Artık başka bir ışıltı vardı. Artık kendimi göremeyeceğim kadar, onun senden başkasını göremeyeceği kadar kördü o gözler. Sonra telefonu çaldı. Anında koştu masaya. Az önce bana bakarken ki duygusuz surat kahkahalar atıyordu, gözlerininse içi gülüyordu. Uzaklaştı yanımızdan,uzun bir süre gelmedi. Lavaboya diye kalkıp takip ettim. Sana utana sıkıla seni çok sevdiğini söylediğini işittiğim an istemeden gözlerim doldu ve uzaklaştım. Bu defa durak gerçekten lavaboydu. Yüzüme su çırpamadım makyajım bozulur bahanesiyle. Aynaya baktım. Suya ne gerek var akan iki damla yaş beni tanınmayacak hale getirmiş bile. Masaya döndüm. Kafamı kaldıramıyorum. O benden önce gelip oturmuştu masaya. Bu defa telefon hep elindeydi. Kafası ise başka yerde.Kalktı bir anda. Kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Bakmadı. Veda etti ve gitti koşarak. Kapıya kadar eşlik etti üç beş kişi. Sırtını sıvazladılar. Sonra birkaç kahkaha ve oo sesleri. Seviyorum be oğlum dedi kızararak. Ve son kez gülüp çıktı. Utandı. Bana bunu söylemesi senelerini aldı ama mesele oda değil. Bana söylerken bişey hissetmezdi bile. Ben yükledim tüm güzel anlamları. Ama bu defa tüm anlamlar içinde. O cümlede. Kaçırdığı gözlerde. Gülüşlerinde. Resimlerinizde. O gittikten sonra acınası durumdaydım. Suratım yine mahvolmuştu. Bu defa hıçkırıklarımı tutmama engel yoktu. Herkes bu defa benim sırtımı sıvazlıyor unutursun diyor. Gülmeye başladım bir anda. Bu süre içinde oda koşarcasına sana geliyordu. Sinirlerimin bozulduğu her halimden belliydi. Gözümden yaş akarken ben kahkahalar atıyordum. Elimdeki suyu yere döktüğümde iki kişi girdi koluma. Kaldırdılar ayağa. Eve kadar getirdiler. Ben uzandığımda yatağa, o seni sımsıkı sarmış kucaklıyormuş meğer. Artık adınız anıldığında ardından maşallah kelimesi duyuluyordu. Resimler hergün dahada anlamlanıyordu. Senelerim sizinle geçti. Ben onunla yatıp kalktım, o seninle.Hiç karşı karşıya gelmedik. İhtiyaçta duymadım hep yanımdaydı nasılsa, aklımda. Birgün rastladım tesadüfen. Uzaktan izledim. Beni ektiği o köşede hazırlanmış seni bekliyordu. Sonra sen geldin. Bana hiç sarılmadığı gibi sarıldı sana. Sonra çevirdi uzun bir süre. Başım döndü dur diye bağırıyordun gülerek. Sonra ellerinizi gördüm. Yüzüklrinizi. Nasıl ne ara derken beni görmesin diye uzaklaşmak zorunda kaldım. Resimlerinize tekrar baktım. Yeni takmıştınız yüzükleri. Meğer o formaliteymiş. İkinciside eklendi çok geçmeden. O zaman dönüp baktım kendime. Okulu öyle böyle bitirmişim. Her gelen fırsatı tepip teklifleri reddetmişim. Ve gelelim bugüne. Evleniyormuşsunuz yakında. Ona kızma. Onu kırma. Onu yorma. O sana bağırıyorsa sevin çünkü sevgisini en öok sinirliyken belli eder. Onu yalnız bırakma. Onu hiç bırakma. Çünkü o seni seviyor. Seneler geçti ve bu cümleyi artık beynime kazıdım. Şimdi ona evet dediğin için gurur duy. Çocuğumun babası olmasını istediğim tek adam alnını öpüp helalimsin diyecek birkaç hafta sonra. Şimdi onu seçtiğin için gurur duy. Ve her aynaya baktığında onu ilk günki gibi sevmen gerektiğini hatırla. Beni hatırla. Çünkü ben, bu şehirdeki son günümde bile onu hala ilk günki gibi seviyorum.

Mutluluklar.

           Bayan Sobe

06 Ağustos, 2012

Bence deneme.

Bugün sana olan nefretimden ağladım. Çok klasik değil mi? ''Ağlamam..'' Genelde yanımda olmadığındandı, özleyip ulaşamamdandı,şimdi ise nefretimden. Senin yüzünden bozulan moralimi geçtim, içine edilen günümü renklendirmek için, biraz olsun sahte kahkahalar atabilmek için gittim kardeşim dediğim insanın kalbini kırdım güvenini sarstım. Sahte kahkaya neden ihtiyacı olsun ki insanın. Gülmeyi alışkanlık haline getirmişken şimdi gülemez, sahtelerle avunmaya başlar oldum. Hemde sadece son 24 saatte başardın beni bu hale getirmeyi.
Senden nefret ettikçe daha çok düşünmek çıldırttı beni.
Erkenden odama kapanıp yastığı sıkarak ağlarken hala değmez diye inlemelerimin önemi olmadığını farketmek koydu.
Dinlediğim müziğin sesini kıstım kafamın içindekileri duyabilmek için.
Gözümü kapattım,ilk güne gittim.
Açtım, burdayım.
Bu pisliğin içinde.
Bize yaptıklarına baktım uzaktan, bu hale gelmişiz dedim ve yastığın ıslandığını farkettim.
İçmeden sarhoş olup, uyumadan rüya gördüğümü unutmuşum halbuki.
Senin için kırdığım kalpleri düşündüm. Terslediğim insanlar. Seni savunduğum her cümle.
Tek kelime döküldü gözlerimden. Yazık dedi gözyaşları ve akmaya devam etti.
Durmak bilmeyecek bu gece belliki.
Ağladığım şey sen değilsin. Benim.
Sana verdiğim değer.
Artık içimde besleyemediğim o sevgi.
Giden anılar.
Gözümden düşen değerin.
Uzaklaşan kokun..
Ve unuttuğum numaran.
Tek bir sorum olurdu şimdi karşıma çıksan. Neden yaptın bunu bize?
Cevabı bildiğimden susuyorum. Ne yaptım diyeceksin yine. Sen birşey yapmadın. Ben çok değer verdim. Haddinden çok. Hakettiğinden çok. Gereğinden fazla ve kendimi yıpratıcak kadar hızla sevdim seni. En azından ne diyorum biliyor musun. Di'li geçmiş koymuyor. Hatta geçmişimde olman beni sevindiriyor. Olman gereken yerdesin. Ama ben, ben hakettiğim yerde değilim. Sen düştüğün çukurun en dibindiyken beni nasıl yerin dibine sokabilirsin ki? Ağzındaki o tek laf varya. İşte o senin demenle olmuyor bil. Yakında geçmiş yerini hatıralara, hatıralar yerini unutulmaya bırakacak. İşte unutuluşun o durağında. Sakın, sakın bir daha sevme. Bu güne kadar beceremedin, bence tekrar deneme.

Bayan Sobe

05 Ağustos, 2012

Unuttum-unuttu-unut-unutamadım-unutmam

Şuan hissettiklerim o kadar farklı ki. Belki de kimsede görmediğim için böyle geliyor. Sevmeyi biliriz sevinci herkes anlatır yada unutamamayı, acıyı. Ama bu öyle ki senden koptuğumu bildiğim halde kopmak istememek. Sevinç yanı başımdayken kendimi acıya sürüklemek, bu saçmalık.
Aylardır tek çabam seni unutmaya çalışmaktı. Bi' gece olsun aklıma gelmeden uyumayı başarmak. Bugün farkettim ki aklımda değilsin son bi' kaç haftadır. Buraya bi' şeyler yazmıyorum çünkü yoksun. Geçen gün yazdım sana aklımda olsan yazamazdım mesela. Konuştuğumda herhangi biriydin sadece. Şimdi soruyorsun -nerden bilecekte soracaksın ama olsun- madem aklında değildim neden yazıyorsun diye, hatıralar izin vermiyor. Onları yok etmedikçe bi' hafta, bi' ay, bi' yıl sonra çıkıyorlar karşına. Sana seni görmeden öne yazdığım bi' kağıt parçası çıktı okul çantamdan. Tekrar okumadım oysa bi' kaç ay öncesine kadar ezbere biliyordum hepsini. Ama hala alıntılar yapabilirim ondan.'Eğer bu yazıyı yazarken gülebiliyorsam olduğun kişi gibi beni mutlu edebiliyorsun.' 'Belki beni görerekte sevebilirsin.' Ben senin karanlığın ve uzaklığınla sevebilmiştim.
Bi' hiçlikte yaşıyorum sessiz sessiz. Unuttum diye başladığım cümlelerde sen geliyorsun aklıma ve ben unutamadımlarla bitiriyorum tüm cümleleri. Ve devamı geliyor o cümlelerin; unutmakta istemiyorum ondan daha adamını bulana dek..
                                                             Renksiz Kalem

01 Ağustos, 2012

Üzgünüm bende bittiğin için..

Az vaktim var. Evet şu 10 dakikalık zaman dilimine sığdırmalıyım içimden geçenleri. Yoksa ağlarım,biliyorum.  Az önce üstümü değişirken bir koku geldi burnuma. Bir an yanımdasın sandım. Aldım kokladım elbisemi uzun bir süre. Yaş akmadı gözlerimden şaşırdım. Sonra attım bir köşeye. Facebookta gezinirken adını gördüm. Sanki adını senden başka taşıyan yokmuş gibi, seni görmüş gibi heyecanlandım. Ama sen ekli bile değildin ki. Ona bakarsan yanımdada değildin ama kokun burnumun ucundaydı. Adın karşımdaydı. Gece başımı yastığa koyduğumdaysa sağımda hayalin, solunda tamamiyle sen vardın. Ağlamadım hayır. Bir marifetmiş gibi bunu neden tekrarlıyorsun diyeceksin şimdi. Çünkü bunu başarabilmek için senelerimi verdim ben. Üzgünüm;
Kokunu özledikçe yanına gelmeden karışmış kokularımızın olduğu elbiselerimi koklayabildiğim için,
Adın geçtğinde heyecanlanmak veya durgunlaşmak yerine hafif bir tebessümle geçiştirebildiğim için,
Numaranı silemeyeceğimi düşünüp bir sabah kalktığımda numaranı bulamadığım için,
Seninleyken veya hayatımda olduğun her dakikayı süsleyen şarkıların ansızın çaldığı anlarda birşey hissedemediğim için ve artık, artık bende bittiğin için. Kalbim kovmuş seni çoktan, aklımda adınmış tek kalan, üzgünüm bende bittiğin için.


        Bayan Sobe

30 Temmuz, 2012

Vazgeçer ama unutamam.

Sadece bi kaç hafta önce bende seni seviyorum demiştin. Yanımda değildin ama sözlerin yeterliydi mutlu olmama. Şimdiyse bi selamı bile esirger oldun benden. Ne değişti o günden bu güne?
O gün sarhoştum, bugün değilim. Değişen buysa sen beni sev diye ben her gün sarhoş gezebilirim. Senin için, bizim için bunu yapabilirim.
Daha önce senden vazgeçemediğimi söylememiştim, o gün söyledim. Değişen buysa ben yine seni sevmiyor gibi  davranabilirim, dostum diyebilirim.
O gün kalbinde biri yok gibiydi, bu gün varsa susar kendi halime yanabilirim. Sana ayak bağı olmam merak etme.


Seviyorum demek çok kolay senin için. İlk günde hissetmeden mi söylemiştin sahi? Hiç mi değer vermedin, sadece yanında biri olsun diye mi vardım ben. Ağzın iyi laf yapıyor hatta buna aşık oldum ben. Aslında daha pek çok şey var. Sadece ağzından çıkan sözler değil. Yüzünün her santimetrekaresine tapıyorum ben. Bu kadarda açık sözlüyüm işte. Sadece sen mi vardın sanki hayatımda sadece sen mi oldun. Hayır. E o zaman seni bu kadar vazgeçilemez yapan ne? Anlamıyorum. Anlayamıyorum. Bunun cevabını bulduğumda bu işi kökten çözeceğim belkide. Ama henüz bulamadım ve bu yüzden bir başkayım. Herkese karşı. Dışarı adım atmak istemiyorum mesela. Depresyonda falan değilim. Önüme her çıkan üç erkekten birini sana benzedip hayal kırıklığına uğratmak yıprattı sadece.Ya da tam tersi çıkmak istiyorum ve seninle yürüdüğümüz o yolları geçiyorum tek başıma. Tek başıma. Belki karşılaşmasakta uzaktan bir yerden görürsünde yalnızım diye çekinmeden gelirsin yanıma. Gerçi sen hayatıma girerkende hiç çekinmedin değil mi? Kapıyı çalmadın, seni isteyip istemediğimi sormadın. Girdin içeri bir anda, hayatıma. Sormadan girdiğin hayatımdan ansızın çıkmayı da iyi becerdin. Yada sadece sen öyle sandın. Ben hala hayatımda sen varmışsın gibi geziyorum ortalıkta. Çok uzak değil bu sabah seninle uyandım mesela ben. Ama sen nereden bileceksin sen hal hatır sormayı bilmezsin ki. Gelir kendini hatırlatır umut verir bi' sonraki unutma çabalarıma kadar uğramazsın. İşte bu kadar bencilsin.


Şuan tamda bu yazıyı yazarken farkediyorum seni gereğinden fazla büyütmüşüm gözümde. Sende her erkek kadar egoist ve beni üzdüğünü bilerek üzecek kadar değersizmişsin. Değersizmişim gözünde ama cümlelerinle öyle boyamışsın ki gözümü farkedememişim. Şu an farkettim ve ne değişti ki? Değişen tek şey bunların farkına varmış olmam oysa buna rağmen seninle olmak istemem daha kötü, ama olsun. Seni bitirmeye bi' yerden başladım sayılır. Sende bu olsun isterdin değil mi, unutayım seni. İstediğin olmuyor sevdiceğim. Tüm bu laflar sadece kızgınlıktan. Ben seni istesem de unutamıyorum ama senden vazgeçme zamanı. Sen geldiğinde ben hep buradayım ama ne sen geri geleceksin ne de ben bunları açık açık sana söyleyeceğim. Kendine iyi bak.

29 Temmuz, 2012

Erkekleri Çekici Yapan Özellikler - Ve Tanrı “Fark et” Dedi…

Tilkilerim sabah sabah dolanıyordu kafamda ve ben öğlene kadar bununla uğraştım... Dedim yine neden karıştı ortalık? “Düşünüyorsun” ya ondandır bütün mesele dedi bir tanesi, sustum, devam ettim düşünmeye.

Temel Çekiciliğe Giriş 107. Devamsızlık yapmayın beyler, bayanlar!

Konumuz, Kadınların Erkeklerde Çekici Buldukları 20 İlahi Özellik

Araştırmış benim sevgili bilim adamlarım soruşturmuş, bir sürü hemcinsime sormuş, görüş almış, elemiş, tartmış, ölçmüş ve şu 20 sonucu bulmuş:

1. Gülümseme: Evet ya gülümseme. İçten, samimi, yavaş yavaş yayılan, iç ısıtan bir gülümseme her zaman ilahidir ve çekicidir.

2. Espri Anlayışı: “Anlayış” kısmı burada önemli. Buz gibi, sıradan ve zeka göstergesi sıfır söz öbeklerine itina ile tamah edilmez hatta yerilir yerin dibine sokulur. Espri zeka içermezse kuru sözler topluluğu olur, iticilikte sınır tanımaz erkek bünye.

"Kafası çalışan bir adam Dünya’ya değişilmez!"
3. Düşünceli Olma: Düşünebilmek de denebilir buna. Hatta anlamak, anlatabilmek de olur. Öyle ahım şahım değil, minik detaylar ve incelikler de yeter de artar bile.

4. Cömertlik: Tek taş demeyin hemen. Bu sadece maddi değil manevi anlamda da cömertlikle ilgili. Sevgi cimrilikle bir değildir. Sevin!



5. Zeka: Üzgünüm ama bu konuda çok şikayet var. Kimsenin zekasına lafımız yok, aksine var olanı kullanamamaya yönelik bir şikayet bu. Zeka gösterilmelidir, parlamalıdır. Kafası çalışan bir adam Dünya’ya değişilmez!

6. Sevecenlik: Dönüp dönüp aynı yere gelmişiz gibi. Sevin sevin sevin, özet budur.

7. Kendine Gülebilme Yeteneği: Öz eleştiri ve alçak gönüllülük. Böyle olun adınıza tapınak bile dikilir.

8. Küstah, Yaramaz Bir Yan: Biraz yaramaz, hin bir adam çekicidir. Hafif bir ukalalık da küstahlık ile birleşince tamamsınız demektir.

9. Aile Sevgisi: Ana Kuzusu veya körü körüne aileci de olmayın. Ama unutmayın “Aile her şeyden/herkesten önce gelir”.

10. Güzel Bir Vücut: Meraktaydım kaçıncı şıktı bu diye. İlk üçte olurdu diye düşünmüştüm ama kadınlar işte. Güzel bir vücuttan kasıt ölümüne kaslı, kasıntılı bir yapı değil. Dik duran, albenisi olan, alımlı bir vücut. Balkon Göbeği ve Can Simitleri... Kilo verin beyler!

11. Kibarlık: Sandalyeyi çekmek, kapıyı açmak, yol vermekten öte bu şık. Karşısındaki kadın diye değil insan diye kibar olmalı er kişi. Nezaket, hayatın vitrin biblosudur. Fazlası bayar, hiçliği sevimsizdir, kararı baktırır. 



12. Göz Kontağını Uzun Tutmak: Dekolteye kaymayan her göz, her bakış samimidir. Zaten gözlerin içinde bakılarak yapılan konuşmalar daha dürüsttür, sadedir, insandır.

13. Tutku: Aşkın havası suyudur tutku. Kuru kuru sevilmek sevmeyi işteş yapmak kimseye fayda sağlamaz. Azıcık hararet yaklaştırır. Yazın bunları beyler!

14. Güçlü Kollar: 10. Maddeyi düşünün. Kas yığını kollar değil anlatılmak istenen. Sadece kadına sarıldığında o sahipliliği, korumacılığı ve sevgiyi verebiliyor musun? Bitti, tebrik ederiz!

15. Çocuklarla İyi Anlaşmak: Çocuk zor bir kulvardır. Onların alanına inmek ve onları da insan yerine koymak büyük bir adımdır. Bu bir yerde “Nasıl baba olur acaba/Ondan baba olur mu?” sorularının da cevabı olabilir. 



16. Pozitif Olma: Pollyannacılık değil. Olumlu düşünmek, her şeye otomatik bağırıp sinirlenmemek buradaki pozitif yaklaşım. Sakinseniz, negatif de olmazsınız zaten.

17. Takım Elbise İçinde İyi Görünmek: Üniforma Fetişi/Takıntısı gibi değil, ciddiyeti taşımak, asalet ve ağırlıkla ilgili bu da. Gardırobunuzda mutlaka bulundurun.

18. Kendine Güven: Ayağı yere basan, öz güveni yerinde bir erkek istemese de çekicidir. (Bkz. 5. 7. ve 8. Madde).

19. Geniş Omuzlar: 10 ve 14. Maddeyi düşünün, iki ile çarpın ve dik duran alımlı bir beyefendi olun. Silkelenin beyler!

20. Kirli Sakal: Bu madde düşünülmelidir. Çünkü bazen rahatsız edici duruyor kirli sakal. Temiz bir yüz daha çekici olabilir. Belki hafif olması çok “kirli” ve “gri” durmaması koşulu ile evet çekici.

Sonuç mu?

Sevelim sevileliiim saygılar efendim.


ALINTIDIR.