05 Kasım, 2012

Keşkelerimin yolunu ''iyiki'ler'' keserse.

Bu defa dramatik birşeyler çıkmayacak bu ellerden. Parmaklarımdan aşk sözcükleride dökülmeyecek. En başta gitmene rağmen, sevdiğim olduğun halde sana hala sevgilim dememe rağmen bu lafı duymayacaksın benden bir daha. Üzgünüm bu son.
Bir insan sevmekten sıkılır mı derdim. Cevap bulamazdım. Bir insan sevmekten sıkılmaz. Sevilmemekten sıkılır. Beklemekten sıkılır. Bekletilmekten sıkılır. Ama onu bekleten asla bu duyguyu yaşamaz. Çünkü ne de olsa her ayrılıkta bekleyene zordur geçen zaman. Geçen mi dedim? Geçmez. O saati gittiği an sen durdurursun. Pili zayıf bir saat nasıl ağır işlerse öyle ağırlaşır hayatın her dilimi. Ve gün gelir saatin pilini değiştirip akıp giden zamana fazla gecikmeden yetişmek istersin. Bunu yapmak içinde önce keşkeler ile iyikiler'e beyninin en müsait köşesinde kavga etmeleri için bir alan açıyorsun. Dikkat! Kalbe yanaşma sakın. Belki aradığın alan ordadır ama orayı asla kullanma. Ne diyorduk. Mekan tamam. İki tarafta geldi ve karşılaşma başlıyor. Önce keşkeler ağır basıyor. Esip gürlüyor resmen.

-Keşke bundan seneler öncesine gitsemde aynı hatayı yapmasam, onu kaybetmesem, diyor. Sonra susmuyor tabi. Hayatımı, moralimi tüm yaşantımı mahvetmesine rağmen keşke hayır demeseydim diyor.

İyikilerden ses çıkmadıkça, keşkelerin sesi dahada yüksek çıkıyor  sanki.

-Keşke gururlu olmasaydım. Aşkta gurur olmaz. İçimden geleni söyleseydim ne olurdu yani? Ne kaybederdim. En fazla kendimi. Ama onu kazanırdım en azından?

İşte iyikiler savunmaya giriyor bu evrede.

+İyiki gururlu davranmışsın.

Peki ne demek iyiki gururlu davranmışsın?

+İyiki; seni seviyorum dememişsin. İyiki söylemeyi değilde hissettirmeyi seçmişsin. İyiki yaşanılanlara sadık kalmışsında, o daldan dala konarken sen onu beklemişsin.

Ee peki şimdi ne olacak? Bir tarafın baskın olması lazım. Eşitliği bozan yine keşkeler oluyor işte ne beklersin.

-Keşke sende onun yaptığını yapsaydın. O sana, yaşadıklarınıza, geçmişinize ve senin düşündeki geleceğe önem vermediği gibi sende aynısını yapıp yolunu çizseydin. Şimdi çizdiğiniz yollar dip dibe değilde birbirinden uzak olurdu, hatırlamaz, üzülmezdin.

+İyiki bunu yapmamışsın! İyiki. Peki ya ayrı yollar çizdiğinize pişman olsaydın? Gururundan yıllardır ödün vermeyen sen, yollarınız ayrılınca mı verecektin sanki? Pişmanlık olacaktı adı. Tenin bekaretini kaybedecekti. Kalbinde öyle. En başta ruhun. İyiki bunu yapmamışsın. İyiki!

-Keşke birazda hissettirseydin, diye bağırıyor birşey. Bu kadar seviyorsun madem gözüne sokmaktan çekinmeseydin. O utansaydı seni senin onu sevdiğin kadar sevemediğine. O düşünseydi ben böyle sevilmeyi nasıl hakettim diye.

+İyiki sokmamışsın gözüne. Ne yapacaktın sanki? Ne olacaktı? İki üç gün sonra tavırları değişecek, seni egosunun sponsoru yapacaktı.

-Hayır yanılıyorsun. Peki ya oda bunu içinde hissetseydi, ya bunun farkını görseydi? Geri dönmez miydi?

+Hayır dönmezdi. Dönemezdi. Çünkü o, sevginin anlamını öğrenmemiş, kalbinin çobanına söz geçirmeyi bile bilmiyor. Hatta o, bunu hissetmenin mümkün olduğunuda sanmıyor. Çünkü o, aşka inanmıyor.
Aşka inanmayan birinin gözleri kördür, kulakları sağır! Hissedemez aşkı iliklerinde. Duyamaz adını seslendiğindeki o masumiyeti. Göremez diğerlerinden farkını. Anlayamaz her gözünü kaçırma sebebinin ağlamamak olduğunu. Hissizdir o!

-Keşke koysaydın kapısının önüne yaşadığınız herşeye dair tüm anıları. Atsaydın öylece. Birşey demesine gerek yok. Görseydi ağzınızdan çıkan her kelimenin bile kağıtlara dökülüp tarih ve saatiyle işlendiğini.

+İyiki yapmamışsın. Görecekti acizliğini. Sevginin tanımını bilmeyen adam, normal bakmayacaktı buna. Eğlence olarak görecekti kendine. Ve sen, elindekileri yitirdiğinle kalacaktın. En azından hala dolabının en arka köşesinde. En azından sana yaşattıklarına bakıp iç çekebiliyorsun ve en azından sana yaptıklarını hatırlayıp tekrar nefrete bürünebiliyorsun.

-Keşke diyorum.. Keşke. Gitmesine izin vermeseydin.

Bir anda boşalıyor etraf. Keşkeler beynimde testlerden kafamı kaldırdığım o dar vakitte zar zor açtığım alanı terkedip gidiyor. Geriye iyikiler kalıyor. Yine birşeyler mırıldanıyor.

+Sen, gitmesine izin vermedin. Çünkü o, giderken sana sormadı. Sen ona bir seçenekte vermedin. O kalmak varken gitmeyi seçmedi. O hep gitmek istedi, ama sen hep onunla kaldın. Hatta o gitti, ama sen hala onunlasın. Şimdi bakıyorsun değil mi? Görüyorsun gönlünün yanaştığı kaçıncı kadınla çekilen resmi. Görüyorsun gidişinin bilmem kaçıncı ayı, senesi. Duymuştun değil mi? Bir ilişkiyi tam anlamıyla geçmişte bırakabilmek için en az ilişkinin yarısı kadar bir dönem geçmesi gerektiğini. Gülmüştün hatta hatırlıyor musun? Ben şuanda kahkaha sesleri duymuyorum. Duyduklarım geçmişin uzun süre sonra ''belki'' okunmak üzere rafa kaldırılmadan önce, sayfaların birbirine değdikçe çıkardığı ses. O bir ses değil. O bir duygu. Hissediyor musun şimdi mutluluğu? Ellerini takip et. Numarasını silen ellerini. Sakladığı mesajları silen, hergün baktığı fotoğrafları imha eden, hergün takip etmekten bıktığı hesapları tek tek silen ellere bir bak. Şurda asılı duran kolye,şuradaki hediye, bu masadaki yüzük? Pardon bir saniye. Hepsi çoktan kalkmış bile. Şimdi anlıyor musun keşkelerin neden bu kadar konuşmasına izin verdiğimi? Şimdi anlıyor musun bunca zamandır neden sustuğumu ve gözyaşlarını dinlediğimi. Bunca zamandır sevemediği her güne küfredercesine sevecek diyordun. ''Oda sevecek.'' Yüzündeki tebessümü özlemişim. İşte bu tam anlamıyla geçmişe gülmek. O sevemiyor ama, sen şimdi hayatının tamamına yerleştirdiğine pişman olduğun, o bir adım daha uzaklaştığında peşinden gitmeye çalıştığın, olduğun yerde kimseyi duymadan görmeden onu bekleyerek geçirdiğin her ana söveceksin.
İyiki sevmişsin. Sevmenin ne demek olduğunu birine öğretmişsin. İyiki ağlamışsın, geri geldiğinde gülmeye doyamamak adına gözünde yaş bırakmamışsın. Ve iyiki, iyikilere keşkelerden çok yer açmışsın.