21 Eylül, 2015

Yüreğinden Öpüyorum - Bölüm 3

...

Beklese,saçına aklar dolacak.
Unutsa aşkına yazık olacaktı.
Keşke zamanında bir kaç dakika daha fazla bakabilseydi gözlerine.
Şimdi her anın acısı içindeydi.
Kafasındaki gel gitlerden okuduğu satırlara odaklanamıyordu.
Gözlüğünü çıkarıp masanın kenarına bıraktı.
İlk dersi umduğu kadar verimli geçmemişti.
İşin kötüsü düşünceleri ağzından çıkanlarla harmanlanmış,
öğrenciler bir süre sonra anlam verememeye başlamıştı.
En iyisinin dersi erken bitirmek olduğunu düşünüp tamamlayamadığı kısımları notlarla kapatmaya karar verdi.
Şimdi odasında seçme yaptığı şiirleri temize çekiyordu.
Ama sanki oturduğu sandalyeye fazla geliyordu.
Önü boşluk,arkası uçurumdu.
İkiside ölümdü.
Biri bilinmeyene,biri bilinene.
Hep yitire yitire kazanmıştı içindeki herşeyi.
Biliyordu onu da zamanla yitireceğini.
Ama olur da bir gün başkasını severse.
Hiç affetmeyecekti onu.
O da kendini affetmemeliydi.
O kadar çok eksilmişti ki,artık limanları yakmak istiyordu.
Zaten gelen yoktu,bari giden de olmasaydı.
Ne de güzeldi gidenler,gitmeden önce.
Kadın sakallarını severdi Adam'ın,
sakallarsa kadının yüzünü.
Yıldızlar nasıl gökyüzüne yakışıyorsa,
sakalları da o kadar yakışıyordu Adam'a.
Şimdi yine kuraktı içi.
Halbuki bir zamanlar gönlünün en kurak toprakları papatya bahçesine dönmüştü.
Artık eksikti epeyce.
Ona gidince,
Ona gidilmezdi artık.
Hep bir şey eksikti,
hep bir şey yarım
ve hep bir şey yoktu sanki.
Kendini geri çekişlerini sorguladı.
Kendine kızdı önce.
Sonra sakinleşti.
Çantasından minik defterini çıkarıp önüne gelen ilk sayfaya dokundu;

'özlemekten ölsem de ben sana bir adım daha atamam, eğer ki bir kez daha sarılırsam bir daha toparlanamam'

İşte bu yüzdendi kaçışları.
Hala toparlanmış sayılmazdı.
Onların ki hala devam eden bir masaldı.
Beklenilen son gelmeden nasıl rahatça uyuyabilirdi?
Onların ki beklenmedik bir sondu.
Masallar mutlu bitmezse insan nasıl mutlu olurdu?
Acaba yanılmış mıydı?
Adam,
sevdaya dahil değil miydi?
Ama bir gülüşüne binlerce hayal sığdırmıştı Kadın.
İki kişilik yaşar olmuştu.
Sevince insan,küllerinden yeniden doğuyormuş,anlamıştı.
Çünkü o,
Adam'dan önce sadece bir enkazdı.
Yanan ateşin külleriydi.
Biraz daha dayansalardı,
kadın da saracaktı onun yaralarını.
Düşünceleri ağırlaştı.
Yavaş yavaş batıyordu.
Haberi yoktu.
Onun umursamadığı şeyler,
Kadın'ın ciğerini söküyordu.
Eskitemiyordu Adam'ı.
Eskiyemeyecek kadar güzeldi hatıraları.
Nasılsın diye sorsa ne diyecekti.
Kırgınım diyebilir miydi paramparçayken.
Öldürürcesine bir huzursuzluk bastı içini.
Akşam trafiğine kalmıştı yine.
Düşüncelerine ara vermeksizin masasını toparlayıp çantasını omzuna aldı.
Laptobunu toparlayıp,fincanını köşeye bıraktı.
Yine yürüyordu işte.
Sabah ki endişesi olmadan,sadece yürüyordu.
Bu yollarda hep 'onlar'ın ayak izleri vardı.
Her köşe başında kahkahalarını duyuyordu sanki geçerken.
Kafasını çevirmedi.
Adımlarını sıklaştırdı.
İlk gelen otobüste yerini aldı.
Bu defa cam kenarına geçmişti.
Oturup başını cama yasladığında insanın derdi olmasa da dertleniyordu.
Kulaklığını taktı fakat birşey dinlemiyordu.
Sadece kendini dinlemek istiyordu.
Maksat kalabalığın sesini bastırmaktı.
Sabah yüzüne bakınca Adam'ın,
gökyüzü elmacık kemiklerine dökülmüştü Kadın'ın.
O kadar özlemişti ki,
tüm dünyaya sarılır gibi sarılmak istiyordu ona.
Anca öyle geçerdi bıraktığı boşluk.
Yağmur gibi sevmişti,
napsın-dı.
Kaçılması mümkün değildi.
Ama Adam onu bile başarmıştı.
Kaçmıştı.
En zoruna giden de buydu.
Hem de seviyorum diyerek gitmişti.
Sevip de neden giderdi?
Sevilenler neden hiç beklemezdi?
Sevenler neden sevdiklerini hiç ederlerdi?
Sadece onun hissettiği gibi hissetse yeterdi.
Fazlasında gözü yoktu Kadın'ın.
Ama canı çıksa da ağzından çıkmazdı bu laflar.
Diyemezdi.
Ona hiç'miş gibi bakan gözlerine gözleri bir daha değemezdi.
Unutulmuş muydu bilmiyordu.
Ama eğer ki öyleyse,

'umarım mutlusundur,bunun için unutulmuşumdur'

demek isterdi.

Hangi denize yelken açsa alabora oluyordu.
Hayatının özeti buydu.
Durağa vardığında yavaşça kapıya yöneldi.
Sabah onu gördüğü ilk köşeye baktı.
Kafasını eğip yürümeye devam etti.
Ellerini sıkmıştı yine kendiyle yüzleşirken.
Yol boyunca yumruk yapıp saklamıştı ellerini.
Tırnak izleri dolduruyordu avuç içini.
Alışmıştı artık.
Eve girer girmez açık unuttuğu pencereyi kapattı.
Lakin hoşlanmazdı en ufak esintiden.
llık bir duş alıp üstünü giyindi.
Yaz kış demeden giydiği tüylü terliklerini arıyordu.
Yatağının altına kaçmıştı.
Elini uzatıp almaya çalışırken bir kağıt parçasına dokunur gibi oldu.
Ne aradığını unutmuş hemen dokunduğu kağıdı kavramıştı.
Sırtını yatağa verip kağıdın yüzünü çevirdi.
Parlak bir zarftı.
Bu,arkadaşlarına bir şey hediye ederken yazdığı notlarını koyduğu zarftı.
Ama sanki ona ait değilmiş gibi hissetti.
Zarfı yavaşça açıp meraklı ve ürkek gözlerini içine devirdi.
O an bütün günün yorgunluğu kirpiklerinden dökülmeye başlamıştı.
Elmacık kemiklerinde yön değiştiren göz yaşları dudaklarından düşmeye devam etti.
Hala acıyan avuç içlerini hissedemez olmuştu.
Bir kağıt parçası bu kadar hüzün barındıramazdı.
Resmen onu bulan ellerine lanet ediyordu.
Nasıl kendinden güçlü olabiliyordu ellerinin arasındakiler?
Nasıl kendiliğinden güçsüzleşiyordu göz kapağındaki misafirler?

...











19 Eylül, 2015

Yüreğinden Öpüyorum - Bölüm 2

...

Yazdıklarını titizlikle kontrol ederken güneş tamamen doğmuştu. 

Gelişi güzel yazıyor ama mesleğinin getirdiği alışkanlıktan olsa gerek kontrol etmeden sayfayı tamamlayamıyordu.
Bu saatten sonra uyuyacak vakti kalmamıştı.
Ayılmaya karar vermiş kahve yapmak için mutfağa yönelmişti.
Tezgahta dünden kalan tatlı tabakları ve iki kupa duruyordu.
İş dönüşü arkadaşını ağırladıktan sonra çöken yorgunluğu kendini yatağa atarak gidermiş,
bu yüzden sabahın köründe uyanmak zorunda kalmıştı.
Kalkar kalkmaz kendini kaleme vurduğu için de mutfaktayı manzarayı unutmuştu.
Yine uyku düzenini bozmuştu.
Bu final haftası öğrenciler kadar onu da etkiliyordu.
Kağıtları okuyamamaktan korkuyordu.
Kahvesini yudumlarken dolabının karşısına dikilmiş dün giymek için hazırladıklarından vazgeçmiş,
alternatif düşünüyordu.
Genelde üşüyen yapısı onu her sabah düşündüğünden farklı giyinmeye itiyordu.
Üstüne geçirdiği kazağı takılan kolyesinden kurtarmaya çalışırken diğer eliyle kitap ve kalan notlarını çantasına tıkıştırdı.
Uykusuz olduğu günler araba sürmemeye özen gösteriyordu. 
Zaten sevincini de öfkesini de yoldan çıkarmayı seviyordu. 
Trafikte içini sıkacak durumda değildi.
Kalabalığa karışıp tek sorumluluğunun binenlere yer verip camdan dışarıyı seyretmek olmasını istiyordu.
Çok geçmeden duraktaydı.
Adam köşeyi döndü.
Kafasını eğip çenesini gömdüğü atkısından gözlerini çıkarıp etrafına baktıktan sonra karşıya geçti.
Elleri cebinde hızlı hızlı yürüyordu.
Birini görme kaygısı olmadan yürüyordu.
Görse de umursamadan geçerdi.
Ama kadının gözleri saklanacak bir kuytu arıyordu.
Çantasından bir not çıkarıp göz gezdirmeye başladı.
Sırtını onun yürüdüğü yola çevirip gelmemesi için dua ediyordu.
Böyle bir sabaha uyanıp güne onunla devam etmek istemiyordu. 
Bu çok fazla olurdu.
Yanında bir sıcaklık belirdi.
Kadın nefesini tutup yavaşça sağına döndü.
Mendil satan çocuklardan biriydi.
Üşümüş durağa sığınmıştı.
Kendisi de üşümüyor değildi.
Ama çocuğu gördüğü an ki rahatlık üşüdüğünü unutturmuştu. 
Çantasına koyduğu minik termostan iki yudum kahve aldı.
İçi ısınmıştı. 
Önünde duran otobüse binmeye hazırlanmışken arkasına geçti adam.
Onun olduğundan emindi.
Bu anlatamayacağı bir duyguydu.
Onu metrelerce ötesinde olsa da,az önce görmüş olmasa da hissederdi.
Bilirdi,oydu.
Karşılaştıklarında ya karşılıklı susacak ya da herkes gibi konuşacaklardı.
İkisi de acıtıyordu kadını.
Olduğu yerden iki adım kenara kayarak telefonuna uzandı.
Adam o anı beklermiş gibi hemen arkasından bindi otobüse. 
Cam kenarında yerini aldığında bakmıştı kadına.
Rüzgardan uçuşan saçları yüzünü kapatmış,düzeltmek için çaba göstermeden o anın bitmesini diliyordu kadın.
Telefonunu açtı.
Dersliğin yerinin değiştiğini söyledi bir ses.
Şimdi bütün öğrencileri doğru yere toparlamak zorundaydı.
Herkes gelene kadar dersin yarısı uçup gidecekti.
Vicdanlı bir öğretmen olmuştu her zaman.
Final haftasına yakın tek bir satırı atlamamaya herkese yetmeye çalışıyordu.
Gerekirse dersi uzatacaktı.
Bir sonraki otobüste yerini aldı.
Adamın onu farkedip farketmediğini düşündü kendince.
Saçlarının rengini değiştirmişti O'ndan sonra.
Ve görüşmeyeli çok da uzamıştı. 
Ama bilirdi adam saç tellerinin kokusunu.
Rüzgarda saçlarının hep ağzına dolduğunu ve o durakta beklediğini.
Bilmeliydi.
Kendisini düşünmekten alıkoymak için kulaklığını çıkardı.
Seçme yapacağı şairlerden Cemal Süreya'nın sesli şiirlerini dinlemeye koyuldu.
Ama bu onu daha da düşündürmeye başlamıştı.
Ona adamdan kalan birşeyler vardı hala. Bilmiyordu. Unutturmuyor.
Özletiyordu.
Onu ona rağmen sevmişti.
Bunun ne demek olduğunu kimse bilemezdi.
Yine gitmişti adam.
Diğerleri gibiydi.
O'ndan bu kadar çok gidildiği için mi bu kadar yalnızdı kadın?
Bunu hiç bir zaman bilemeyecekti.
Ama ona sorsalar,
canından can gitmişti de,
adam içinde bir kere bile gitmemişti.
Gidişini kabullenmemesine rağmen değişmişti kadın.
Göğüs kafesinin ortasına o sızıyı bıraktıktan sonra eskisi gibi olamamıştı. Ve olamayacaktı.
Gülüşündeki papatyaları solduran adam için harcıyordu satırlarını hala.
O gelsin diye,
gözyaşlarından deniz yaptı kadın. Liman oldu bekledi Adam yine gelmedi, yine gelmedi.
Artık sesini özler olmuştu.
Belki bu sabah bir günaydın deseydi içinde ağlayan bulutları susturacaktı.
Sesini özleyince, tutunacak dalı kalmıyordu. Düşüyordu, en dibe kadar.
İnsanlar hep onları üzenleri severlerdi.
Çaresizdi kadın.
'beni bu kadar üzdün' diyebileceği bir örnek bile yoktu Adam'a karşı. Anlamıyordu.
Hüznün ta kendisiydi.
Bundan sonra kadına O'ndan gelen her yol çıkmaz sokaktı.
Bunu bile bile ona koşmak istiyordu.
Ama korkuyordu.
Tanıdıkça üzülmüştü.
Sevdikçe özlemişti.
Özledikçe yıkmıştı kendini.
İçinde öyle güzeldi ki,
onunla kirletmek istemiyordu.
Şiirin sesini kısmıştı artık.
Zaten düşüncelerinden dizeler akıyordu.
İnmiş artık hızlı adımlarla okula yürüyordu.
Turnikeye geldiğinde kartını evden çıkarken unuttuğunu farkedip kendine gelmişti.
Kadın kendiydeydi ama,
adam onda değildi.

...

Mevzu derin,
adam bilmiyor. kadının içi okyanus gibi, adam yüzmeye çalışıyor.







Yüreğinden Öpüyorum - Bölüm 1

Geceden baş ucuna bıraktığı defterine uzandı kadın.
Yarı doğan güneş yarım açık perdeden içeri sızmaya çalışıyordu olanca gücüyle.
Doğruldu yatağından.
Battaniyesini üstünden sıyırıp ayaklarına örttü özenle.
Yine yarım bıraktığı uykusuna acıyordu kalemi eline aldığında.
Ama ansızın geliyordu böyle anlar.
Kendini ifade edecek başka yol aramak aklından bile geçmiyordu.
Seviyordu yazmayı.
Bazen kirpiklerinden dökülüyordu duyguları,bazen dilinden çoğu zamansa kaleminden.
Hep kurşun kalem kullanırdı.
Mürekkebin bembeyaz kağıdın üzerinde kusursuz görünüşünü seviyor,ama acılarının böyle kusursuz görünmesini istemiyordu.
Çünkü ne zaman acısa,o zaman yazıyordu.
Ve onu kurşun yemişe döndüren tüm acılarını anca kurşunla dile getirebiliyordu.
Yazılarının çoğunda hata yapmazdı ama kimi zaman da silmekten korkmazdı.
Silginin kurşunla karışıp yıprattığı kağıda iz bırakışını seviyordu kadın.
O zaman gerçekliğini anlıyordu yazdıklarının.
Hayatta yaptığı hatalarda hep iz bırakmamış mıydı?
Hala hiçbirini silememişti.
Karalayıp geçmişti ama o karanlık hala gözünün önüne geliyordu.
Satırlarını güneşe çevirip sırtını duvara verince yazmaya hazır hissetti kendini.
Uzun zamandır bir farklılık yapıp acı yerine keşkelerini kaleme almaya başlamıştı.
Ona 'keşke'gibi gelen aslında hayatındaki adamla anılarıydı.
Her zaman geçmişini unutma korkusuyla yaşamış,hala bu korkusunu yenememiş ve küçüklüğündeki alışkanlığıyla korkusunu harmanlayıp hala yaşadıklarını,aralarında geçen konuşmaları,birlikte bastıkları ilk sonbahar yaprağını hatta otobüs biletini bile saklıyor,ayrıntısı ayrıntısına yazıyordu.
Bir gün bunlar da bitecekti ve hepsine dönüp baktığında keşke diyecekti. 
Kendine acı çektirmeyi seven yapısı bunu yapması için ona güç veriyordu.
En güçlü zamanlarında bile biriktirdiği satırların karşısına geçip yüzleşiyordu.
Hayatından birini çıkarma konusunda da pek iyi değildi.
Bu kişisine göre değişirdi tabi.
Ama hayatına aldığı adamları hiçbir zaman kolayca uğurlayamamıştı.
Hep bir şekilde sonradan hayatına girmeyi başarmışları ve artık oda her gidenin ardından geliceğini kendine hatırlatarak saklıyordu anıları.
Kimi zaman tekrar karşısına alıp zamanında alamadığı dersleri alıyor,
göremediği hatalarını görüyor,
kimi zaman hayatında çok radikal kararlar alıyordu.
Bazen üstünden seneler geçmesine rağmen zamanında ona normal gelen pek çok hareketi dönüp okuduğunda  hazmedemeyip o insanı hayatından geç de olsa çıkarttığı oluyordu.
Ve bir gün geçmişin izlerini yitirecek olursa,yine geçmişini ona en iyi anlatacak kişi kendisi olacaktı.
İnsanlara çok sıkı tutunduğu için,o kadar kolay bırakamıyordu.
Tutunduğu her dala,yaslandığı her sırta,ağladığı her omuza iyi bakardı.
Çünkü son zamanlarda onu ayakta tutan bunlardı.
Yine ona bırakılan yaraları geceye sığdıramamış yazmaya başlamıştı.

Adam bilmiyordu.
O gökyüzü olsa
Kadın ona kuş olacaktı
Hep onu
Hep onunla
Hep ona.

....

Devamı gelecek.


-AK

Mehtaba yakamoz düşse şimdi
Yakamoza mehtap olurdun sen 
Gözlerime yaş düşse şimdi
Gözlerime yaş olurdun 
Zamanıma zincir vursalar
Gözlerindeyken gözlerim
Sevdaya dahil olur muydun benimle?

-AK

Kıtalar var hani şimdi aramızda hemde uzunca
Söylenmemiş sözcükler var
Söylenememiş sözcükler
Ben sevda olaym 
Sen bana dahil ol
Ben hasret olayım 
Sen hasretime ilaç ol
Sonra ben yalnızlık 
Sen yalnızlığıma eş 
Ve sen kanayan yara ol
Ben yarana ilaç

03 Eylül, 2015

-AK

İlk önce gün terk etti beni.
Karanlığa büründü şehrin ışıkları kaldı elimde.
Daha sonra sevdan düştü fikrime.
Bir garip oldu içim sensiz.
Herşeyden önce sen düştün fikrime.
Bir garip hayale tutuldum ben yine.
Bir garip sonsuzluğa koşar oldum,biraz imkansızlığın.
Daha sonra şehrin ışıkları birer birer terk etti beni.
Sonra hayallerim bırakıp gitti.
Hayaller çok garip şeyler değil mi?
Huzurca hürlük dolu sınır tanımayan, 
ve hepsi sanki gerçek gibi.
Bir bakıma rüyalar gibi..
Son zamanlarda öğrendim hayallerde sevmeyi seni.
Son zamanlarda sevdim hayallerimi.
Kimi zaman sana koşmak isteyen bedenim,
şimdiki zamanda senden kaçmak istiyor.
Peki bunun sebebi neydi?
Sevgisizlik mi yoksa biten sevgim mi?
Peki ya bunların sebebi seni çok sevmem mi?
Kimi insanlar sevdi mi tam sever.
Benim gibiler ise tam sevmeyi bırak tamamen sever.
Peki sorun neydi?
Sen mi beni sevemedin,
Ben mi sana yetemedim?
Şimdi ben günün beni terk ettiği fikrime senin düştüğün 
ve şehrin ışıklarının bile bana küstüğü tenha yerde seni düşlemekteyim yine bu gece.

Ataberk Koçak


Kalemini sevdiğim değerli dostumun değerli satırlarını paylaşmak istedim. 

Nice ortak duyguları sobelemek üzere! Aşk'la kalın.




27 Şubat, 2015

Yokluk tarafından dövülüyorum

Tüm manevi duygularımdan arınmak istiyorum. Bir kıyafet gibi gerektiğinde üstümden çıkarmak,zorla yediğim bir yemek gibi geri kusmak istiyorum. 
Gamsızlığın dibine vurmak istiyorum. Düşünmeyenleri düşünmemek istiyorum,bunu gamsızlık sanıyorum.
Düşüneni de düşünmeyeceksin,umursayanı da umursamayacaksın,değer verene de değer vermeyeceksin. 
Böyle bakıldığında gamsızlık;insanlıktan çıkmaktan farksız görünüyor. Ama hala 'gamsız insan'lar aramızda geziniyor. 
Böyle olabilmek yürek ister. Kendinden parçalar bırakmayı gerektirir. 
Ben hiçbir parçamdan ayrılamıyorum. 
Ben telefonu açıp 'Alo' diyemezken sayfalar yazıyorum.
Buda o sayfalardan biri olacak belkide.

Unutkanım ben.
Ocağın altını açık unuturum,dün yediğim yemeği unuturum,geçtiğim sokağı unuturum. Ama duyduklarımı unutmam.
Unutmak istiyorum.
Bir musluğu kapatır gibi kulaklarımı kapatmak,su şişesinin kapağını sıkar gibi sıkmak istiyorum.
Sağırlığın dibine vurmak istiyorum. 

İyi bir okurum ben.
Yazdıklarımı asla dönüp okumam ama bana yazılanları okurum. Kitap okurum. Uğruna okunacak insan varsa şiir okurum. Ama canımı yakan cümleleri dönüp okuyamıyorum.
Düzeltiyorum.
Korkak bir okurum ben.
Cesur olmak istiyorum.
Damarlarımda gezen kan gibi hissetmek istiyorum cesareti. İçtiğim bir ilaçtan aldığım güç gibi almak istiyorum o gücü. Gerçekler gibi,doğrular gibi yanlışlar gibi yüzleşmek istiyorum.
Cesur bir okur olmak istiyorum.

Adamına göreyim ben.
'e göre diye ayrılan bir Sena'yım çoğu zaman. Kimine olmasa da olurlardan,kimine olmazsa olmazlardan. 
Kimine hep beklediği sağlam bir kapı,kimine oldum olası kırılgan bir yapı.
Bağırdıkça,dövdükçe arsızlaşan bir çocuk gibiyim ben.
Bir süre sonra üstüme gelen insanların sağından solundan geçebilmeyi öğreniyorum.
Canımı yakmayan insanlar var,yakamayan. 
Henüz hiç incitmemiş olanlar var,bağırmaya kıyamayan.
Onları da alıyorum sağıma soluma.
Bir de yakıştıramadıklarım var.
Aklımdan bile geçiremediklerim.
Yapmaz dediklerim.
Bu olayın adı 'beklenti' diye geçiyor çoğu kitapta,hayatın ta ortasında.
Adı bile ürkütüyor insanı.
Beklemeyeceksin hiçbir şeyi.
Ne gidenin gelmesini,
ne bitenin başlamasını,
ne yok olanın yeniden var olmasını.
Beklemeyeceksin.
Ama bir o kadar da bekleyeceksin.
Çünkü o beklemediklerin birikip bir bir karşına çıkıyor.
Önce 'o yapmaz' dediklerin başlıyor.
Bir bir yapıyor.
Sonra o'o gitmez' dediklerin geliyor.
Gitmek için geliyor.
Ve bir bir gidiyor.
Bundan sonra ki evrenin adı hayal kırıklığı sanırım.
İşte yine o yapmaz dediğim yaptı.
Yapılmaması gereken zamanda yaptı,gidilmemesi gereken zamanda gitti.
Bir hata yapacaksam bile,bunun bir bedeli olacağını düşündüğüm için zamanlayıp yapardım çocukken.
Annem söz verdiği yere beni götürmeden yapmazdım,hata yaparsam gidemezdim.
Babam istediğim oyuncağı almadan yapmazdım,hata yaparsam onu alma hakkım kalmazdı.
Ama hayatıma giren herkes zamansız oldu.
Şuan en ihtiyacım olduğu anda hata yapanlar,
ne kaybedecekler?
Hangi oyuncaklarını alabilirim ellerinden?
Ya da neyle dövebilirim?
Beni döven bir annem yoktu. Ama dövseydi de,canımı vurmasından çok yokluğu yakardı eminim.
Hayatım boyunca da böyle oldu.
Herkesi kendin gibi sanmayacaksın tabi ama belki hala yokluktan canı yanan birileri vardır burada.
O yüzden söyleyeceğim o ki,
yanımda olup köstek bile olabileceği yerde olmamayı seçenler;
canımı çok yaktı.


Bazı şeyler çok çabuk yitirilebiliyor. 
Günlere aylara ihtiyacı yok. 
Yalandan da öte şeyler bunlar.
Bünyeye göre birkaç kere kaldırılabilenlerden değil.
İleride 'o yanımda yoktu' diyeceğiniz anlar affedilemez mesela.

Affedemiyorum ben.
Ve ağlayamıyorum da.
Ağlamak istiyorum.
Aynı o musluğu kapattığım gibi geri açıp gözyaşlarımın yol alışını izlemek istiyorum. 
Karabiber koklayınca gelen hapşırık gibi,kırıldığım an ağlayabilmek istiyorum.
Yaşlarım göz pınarlarıma dolup kalmasın,yüzümden süzülsün istiyorum.
Onları gözlerimde misafir ettikçe,ağırlaşıyorum. 
Kızarıp,her damla yaşın kirpiklerimde ıslanıp önümü bulanıklaştırmasını istemiyorum.
Ağlayabilmek istiyorum.
Ama yapamıyorum.

Çünkü şuan 'yokluk' tarafından dövülüyorum.




27 Kasım, 2014

İçimde bir sen doğup,dışımda bir sen ölüyor.

Sessiz bir çığlığın ünleminden sesleniyorum sana.
Hissiz bir gözyaşı tam düşecekken yanağımdan yalvarıyorum sana.
Soğuk ellerimi hareket ettiremezken daha, koşuyorum şimdi sana.
Söyleyeceklerim var.
Yarım kalan bir ben var burada.
Bitecek sandığım bir hikayem,
Gelecek sandığım bir son,
Sönecek sandığım bir özlem var avuçlarımda.

Bitmiyor.
Gelmiyor.
Ve sönmüyor.
Büyüyor,taşıyor,içime sığmıyor.
Her dizede sen çıkıyor,
Her notada sen çalıyor,
Her kaldırım sen kokuyor.
Şimdi gözümde;
Tüm bitişler imkansız,
Özlemler sonsuz,
Anılar ölümsüz,
Tüm yollarsa sınırsız oluveriyor.
İçimde bir sen doğup,
Dışımda bir ben ölüyor.
Ve ben her öldükçe içimde bir sen gömülüyor.
Dışarı çıkıyorum sen kokan kaldırımlara bir daha bakıyorum.
Bakıyorum,bir daha sen kokuyorum.
Nedendir bilmiyorum.
Cümlelerimin taşıdığı her anlam sen de neden biz değil,bilemiyorum.
Bu sorunun cevabını kendime veremiyorum.
Versem de anlamı yok artık.
Bundan sonra bu şehirde ne kokun ne anıların yaşayacak.
Çünkü içimde öldürecek bir sen kalmayacak.


Ataberk Koçak'a sonsuz teşekkürler.


09 Ağustos, 2014

İstiyorum

Hatırlıyorum.
Dün geceyi hatırlıyorum.
Ağlıyorum.
Artık yorulup uyuya kalmak için ağlıyorum.
Ağlıyorum.
Nefesim kesilsin de bitsin artık diye ağlıyorum.
Ağlıyorum.
O an bir şey gelip canımı alsın diye bekliyorum.

Bir süre sonra çektiğim her nefesi sonmuş gibi çekiyorum.
Bulanıklaşıyor etraf,önümü zor görüyorum.
Karanlıktaki aynada kendimi zor seçiyorum.
Biraz olsun soluklanayım diye kendi kendime sarılıyorum.
Sonra vazgeçiyorum ve tekrar hıçkırıklara boğuluyorum.

Odanın sessizliği eve dağılıyor,artık sadece verdiğimiz nefes ve ben kalıyorum.
Çözmeye çalışıyorum. Beynimin zayıf olduğu anı arıyorum.
O an tüm enerjiler ve kozmik güçler hiç olmadığı kadar gerçek gözümde.
Düzelecek diyorum.
Derin derin nefes alıp veriyorum
Pozitif düşünceye sövüyorum.
Bir kaç dakika sonra sayıklıyorum,hisseder diyorum.
Hissedecek.
Aklımdan geçirmemle aradığı zamanlara bakıp,şuan adını sayıklıyorsam titreye titreye,oda hissedecek.
Kalkıp cama çıkasım geliyor.
Kendi kendimi bırakamıyorum.
Ellerim sarmış vücudumu,garip bir huzura dönüşüyor.
Yalnızım.
Kendi bedenimi sayıkladığım isimle bütünleştiriyorum. Kollarımın arasında kendimi kaybedip onu bulmak istiyorum.
İçeride kağıtlar uçuşuyor,üşümüyorum.
Kendime kızmak istiyorum,kızamıyorum.
Senin olan her şeyi kendine yabancı ilan ettin diyorum.
Senin olanlarıysa kendine el ettin.
Kabul edemediğim tüm pişmanlıklar,yitirmek istemediğim güven duygusu,içimde,bedenimle savaşıyor.
Uyumak için direniyorum.
Aynı cümleleri sayıklayacak gücüm var ama ağlamaya artık mecalim yok.
Tek bir kelime yetiyor artık.
İster yatarken ister masada ister yolda.
Kilit noktayı buluyorum. Bulduğum an üstüne gidebildiğim kadar gidiyorum.
Karar versem,o an yorulduğumu kabul etsem,anında sızacağım. Biliyorum.

Sadece kabullenişe kaldı sessizliğim.

O an pencerenin oyuğunda yatasım geliyor. 
Ama birazdan doğacak güneşi,sönecek sokak lambalarını izlemek istiyorum.
Yavaş yavaş sıra olan taksilerin sessiz bekleyişlerini dinlemek istiyorum.
Doğa kendini gündüze hazırlarken ben hala yıldızlar gitmesin istiyorum.
Hem önüm aydınlık olsun,hemde kimsenin beni göremeyeceği kadar karanlık çöksün üstüme istiyorum.
Daha rengime karar veremeden daha fazla direnemeyip gözlerimi kapayarak düşünüyorum.
Kafam ağırlaşıyor bir süre sonra. 
Yaşlarım kurumasın istiyorum.
Ama iç çekişlerim bile hafifliyor.
Anlıyorum gücüm kalmadı artık.
Sadece ağlamaya değil,düşünmeye de.
Son kez sayıklıyorum adını,gözlerim yanıyor,tamam diyorum,hissimi yitirmemişim.
Rahatlıyor içim,son kez siliyorum gözlerimi.
Direnmeyeceği diyorum,beklemeyeceğim.
O zaman kabullenişimi bekleyen sessizlik alıyor beni kendi içine.
Bilinçaltım kendime gelmem için her türlü oyunu oynuyor.
Uykuda huzuru iliklerime kadar hissediyorum.
Ama kimse bilmiyor, kalktığında rüya olduğunu anlamak daha çok acıtıyor.

03 Ağustos, 2014

Bir gün gelir,bin gün götürür ömründen

Gelenlerin hepsi gidenlere benzediği için bir süre sonra kimse gelmesin istersiniz. 
Farklı olacağını düşündüğünüz için kendinize kızmalarınızın sonu gelmez. Sonu gelen hep güvendir. 
Ama çoğu zaman insan karar vermekte zorlanır. 
Kaybettiği kendine olan güveni midir yoksa karşısındakine mi?
Yaptığı fedakarlıkları da unutmaz insan. Hele ki boşa gittiyse unutamaz zaten.
Sadece sevebilmeyi unutur,değer verebilmeyi.

Her gelenle yeni bir umuda tutunursunuz. 
Dört tarafı da bomboş bir denizde bulduğunuz tek dala tutunur gibi hemde. 
Nereye sürükleneceğiniz umrunu
zda olmaz sadece bir yöne gidiyor olmak bile yeterli gelir bazen.
Ama sorun şu ki çoğunda,çoğumuz yanlış akıntıda  buluyoruz kendimizi.
O yol boyunca bunu farkedene kadar kendimizden vermiş oluyoruz.

Mantıklı insanlar karakterinden de kendisinden de vermez. 
Hiçbir şeyi eksilmez onların,sadece karşılarında ki eksilir. 

Sonra anlar insan,gelen bir şey getirmez beraberinde,giderken götürür sadece.

Beynen ve kalben hazırlanırsınız birine,belki de bir hayata. Vücut istemsizce zemin hazırlar.
Yapmam dediğiniz şeyleri yapmak için esnetir sizi önce.
Bir şeyleri farkedip kendinize şaşırmamanız için uyuşturur beyninizi.
Bağırmak istediğiniz an düğüm yollar boğazınıza,susturur dilinizi.
Vurmak kırmak istediğinizde alır tüm gücünüzü.

Sonunda başkalaşırsınız işte. 
Asla olmam dediğiniz bir karakteri sırf o seviyor diye kabullenir,onunla yaşamayı bile göze alırsınız.
Onunla yaşarsınız,özünüzle değil.

Sonra ne olur biliyor musunuz,giderler.
Getirdikleri bir şey yokken götürdükleri çok olur.

Ve her zaman hangi duyguyu fazla tüketirseniz hep onlar gider.
Son kullanma tarihi dolmuş gibi giderler.
Onunla gelmek için anlaşıp onun gitmesini bekliyormuş gibi giderler.
Fazla güvendiyseniz önce güven gider.
Fazla sevdiyseniz sevgi gider.

Sonra bunların hepsini o gittiğinde tekrar geri getirmek için çabalarsınız.
Aslında geldiğinde değil gittiğinde tekrar kendinizi kazanırsınız.

Hatalarını kabul ettiyseniz,o gittiğinde sizin hatalarınız çoğalır mesela.
Çünkü affedemezsiniz kendinizi,hata yapıp birileride sizi affetsin diye beklersiniz.
Fedakarlık yaparsanız,çok bencil olursunuz mesela.
Zamanında gösterdiğiniz fedakarlığı başkasından görerek hatırlamak zorunda kalırsınız o duyguyu.

Bir gün gelir,bin gün götürür ömrümden.
.
Gider,sende gidenleri uğurlarsın.

Çıkar elbette,umudu beraberinde getirenler.
Ama onu misafir edecek gönül kalmaz sende.
O yüzden kapatırsın işte kendini.

Ne gidene eyvallahın olur,ne gelene merhaban.
Ne ağlayacak halin kalır,ne gülmeye sebebin.

Sonra dengesizin teki olursun en fazla.

Ya en doğru insanı kaybedip yanlış birini kabul edersin.
Ya da enn yanlışı uğurlayıp doğruya zorla kendini kabul ettirirsin.

Sonuç ne kadar sağlıklı olur bilinmezde,insan değerini kaybeder bu süreçte.

Ama asıl olay bu değildir,kimse farkedemez çoğu zaman,düşünceleri sınırlıdır.

Önemli olan sana değersiz hissettirenin bir zamanlar sana değer katanla aynı kişinin olmasıdır.