18 Eylül, 2012

Bırak büyümesin.

Yokluğunu uzun süredir bu kadar derinden hissetmemiştim. Bu kadar tutmamıştım içimde sensizliği. Hep dışa vuruyordum bir şekilde. Adın geçtiğinde kim olursa olsun kafamı çevirip bakarakta olsa yapıyordum bir şekilde. Hala onun adını duyunca dönüp bakıyosun diye kızdıklarında anlıyordum her defasında döndüğümü. Birinde bile seni göremiyordum ya neyse. Baksana bir. Önce kendine bak. Ne haldesin nerelerdesin haber ver. Sonra bana bak. Yanımdakilere bak. Yalnız değilim görüyor musun? Senin vermediğin değeri verenler var artık. Hediyelere boğuluyorum aylardır. Bugün bir yenisi daha eklendi bunlara. Aldığım hediyeyi koyuyordum ki yerine, seninkinin yanına koyduğumu farkettim. Yeri orasaydı ne yapsaydım. Seninki kapalı bir kutuda dolabın en kuytu köşesinde olmalıyken ordaydı. Farkında değildim. Elimi sürmediğim için değil, elimi sürmeye korktuğum için farkında değildim orda olduğunun. Baktım şöyle. Seninki baya eskimiş. Eski parlaklığını yitirmiş. Elime aldım inanamayıp. Bu kadar eskidi mi gerçekten? Eskiyebilir mi? Bizde böyle parlaklığımızı yitirdik mi?
Şansa baksana. Yine karşımda sana en son ağladığım, kendimi tanıyamadığım ayna var karşımda. Üstümdede o gün ki elbiselerim. Kokumda aynı. Evet kokum. Kokum aynı. Birtek seninkine karışmış olması gerekirken başkasının ki sinmiş üstüme. 
İşte burda yine aynı aynanın karşısında başlıyorum ağlamaya. Ev boş. Yankı yapıyor sesim. Nerdesin be sen nerde ne halt yiyosun diye diye ağlıyorum. Kelimeler tam çıkmıyor ağzımdan. Ben bile ne söylediğimi anlamıyorum. 
El üstünde tutsalar bile beni herkesi aynı kefeye koymuşum çoktan. Yüzsüz diyorlardır arkamdan eminim. Gönül terazisini duydun mu sen hiç. O terazinin bir tarafında sen, bir tarafında diğer herkes. Ve diğer kefeye her neyi, her kimi koyarsam koyayım olmuyor. Yerin dolmuyor. Çok tanıdık bu laflar. Çok klasik. Sıkılıyorum bazen bunları demekten. Neden hep aşk şiirleri, romanları biryerden öteye gidemiyor diyordum. Gitmiyormuş. Gidemiyor. Aşkın anlatılacak yanını anlatıyorum zaten. Gerisi insanın içindeymiş meğer. 
Herkesin içinde kimseye açmadığı bir köşeye gizlenmiş yarım duygular varmış aşka dair.
Hediyeni bıraktım elimden. Uzaktan bile farkediliyor ne kadar eskidiği ama anlamamışım. Yakından bile farkediliyor ne kadar eskidiğimiz ama anlamamışız. 
Böyle işte. Ne dememi istersin başka. Dön. Gel. Özledim. Bunlara gerek yok. Yanımdayken aklının bir başkasında olmasına dayanamam ben. İntikam için geri dönmenide kaldıramam. O yüzden sen sadece, sadece sev. Sev olur mu. Beni sev. İçinde bir yerlerde sev ama söyleme. Yinede koyma bir başkasını olur mu yerime. 
İşte böyle. Gökyüzüde ağlıyor benimle bak. Daha hızlanmadı henüz çiseliyor. Ama ben çoktan suladım içimdeki özlemi. Yeşerttim. Büyüttüm. Sıra yağmurda. Oda sulayacak çiçekleri. Yeşerecek,büyüyecek çiçekler. Ve belki sen onlardan birini koparıp el kızının saçına takacaksın. 

O zaman ağlamıyorum ben. Özlem kurusun içimde. Gökyüzü ağlamasın. Çiçekler büyümesin. Büyümesin. Eğer sen gidip bir başkasına vereceksen benim suladığım, benim yeşerttiğim o çiçeği. Bırak büyümesin.

Yağmur ağlamasın. Ben ağlarım. Özlemim boyumu aşsın. Ama yağmur yağmasın. Yağmasın. Bırak o çiçekler büyümesin.

                            Bayan Sobe

2 yorum: