19 Temmuz, 2012

Aklım sesinde kaldı..


Sen. Evet sen bir baksana bana. Haberin var mı uğramadığın günlerde nasılım ben nasıl geçiyor günlerim? Geçmiyor en değerlim. 
Geçmiyor bir türlü. Sen her arkanı dönüp gittiğinde ben kendime söz verirdim bir daha dönmesine izin vermeyeceğim diye. Yine gelirdin geri. Her mesaj attığında hayır cevap vermeyeceğim derdim yine tutamazdım kendimi. Tamam ararsa açmayacağımla başlayan cümleler yarıda kesilirdi telefonun çalmasıyla. Elim tuşa giderdi geri çekerdim. Cebelleşirdim o saniyeler içinde defalarca kendimle. Sonra aklım sesinde kalırdı. Söyleyeceklerinde kalırdı. Açardım telefonu ister istemez. Sessiz konuşurdum ağladığımı anlama diye. Sende bağır biraz derdin. Sanki inadına çaresizliğimi duymak isterdin. Çıkmazdı sesim. Telefonu kapadıktan sonra bile kulaklarımda çınlardı sanki senin. Hiç bitmezdi. Her an her gün benimle. Sonra silmeyi denerdim numaranı. Sanki telefon hafızasından silmek yeterliymiş gibi. Aklımdan kim silecek o kadar şeyi.
Niye ağladığımı bilemezsin ki. Hep kendime verip tutamadığım sözlerdi sebebi. Bak seninle yüz yüze gelmemekte vardı mesela bunların arasında. Ama ne oldu. İlk ben atladım boynuna. Nasıl tutabiliyorsun sen kendini. Nasıl o bayıldığın kokuma rağmen sadece gözlerimin içine bakıp durabiliyorsun uzakta. Uzakta. Sırf benden önce boynuma atlamamak için mi duruyordun uzakta. Sonraları tek işim ağlamak olduğundan yaptıklarına anlam yüklemeye vakit bulamamıştım. Şimdi o vakti verdi bana yalnızlığın. 
Ayrılırdık saçma sapan sebeplerden. Ama terkedilmek? Sana konduramadım, bize konduramadım bir türlü. Çünkü sen tamamen çekip gitmedin ki hiç bir zaman. Geri döndün hep. Dönmesen de affediyorum ben seni. Onu bunu bırak bu defa söz vermedim kendime arasana. Aklım sesinde kaldı.
Gözlerine bakmayı değil bakamayıp başka yerlere çevirmeyi, ama senin inatla bakmanı. Dudaklarına yapışmak isteyip kendimi tuttuğum anları sanki hissedercesine çenemi tutup kaldırmanı. Eve girmeden önce seni beklediğim o merdivenlere kafanı çevirip bakmanı. Evin içinde odadan odaya giderken bile el ele tutuşmayı. Çoğu zaman kendimi kucakta taşıtmayı. Her metrekaresini ezberlediğim evi defalarca keşfe çıkmayı. Odanı karıştırmayı. Sonra bir anda kokun burnuma geldiğinde elimde ne varsa atıp boynuna sarılmamı. Bunları. Bunları özledim ben. Ama en çok özlediğim. Belki aradığında bir süre sonra tanımayacağım o numaranın telefonlarını açıp alo diyememek, ağlamak sessizce, sesini kaydedip yokluğunda dinlemekti. İnsan ağlamayı özler mi? Ben özlüyorum işte. Sana dair herşeyi özlüyorum. Yine söylüyorum. Söz vermedim kendime. Vallahi açacağım telefonlarını. Hiç susmayacağım sen susana kadar. Sessizce oturup karşılıklı sustuğumuz konuşmaları bile istiyorum geri. Biliyorum..Biliyorum gitmenin elbet bir sebebi vardı. Tamam yeter. Ara hadi çaldır şu telefonu. Aklım. Aklım sesinde kaldı.

                        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder